İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 25 şüpheli hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle  hazırlanan iddianamede, örgüt mensuplarının kendilerinden olmayan hakim-savcılara  çıkardıkları zorluklara değinildi. 
Örgütün ışık evlerine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı iddianamede, "Işık evinin fonksiyonunun yeni elemanlar kazanmak, ham olarak gelen hedefi örgüt elemanına dönüştürmek, bunlara örgütün ideolojisi ile öğretilerini  empoze etmek olduğu anlaşılmıştır. Bu yerlerin en belirgin özelliği, şeffaflıktan uzak, gizli, denetimsiz, kontrolsüz ve bilinmeyen yerler olmasıdır." denildi. İddianamede, ışık evlerinde yetişen örgüt üyelerinin, kamu ve toplumsal gücü FETÖ/PDY adına yönetmek için devlete sızıp tabandan başlayarak  tepeyi kuşatmayı, özel sektöre yayılmayı hedeflediği aktarıldı.
İddianamede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yargı erki içerisinde  hiyerarşik şekilde örgütlenen ve alternatif olarak faaliyet gösteren, kendinden olmayan herkesi özellikle de örgütün kişisel çıkar ve menfaatlerine hizmet  etmeyen kişileri düşman addeden, örgüte boyun eğmeyen veya farklı düşünen kişileri hedef haline getirerek yargı kararlarıyla emniyet operasyonlarına konu eden örgüt mensuplarının, yargı içerisinde cemaat cuntası şeklinde paralel bir  yargı gücü oluşturduğu vurgulandı. Örgütün üyelerine hakimlik ve savcılık sınavlarına girmeleri konusunda  telkinlerde bulunduğu, hatta hukuk fakültesi mezunlarının bu sınavlara  hazırlanması için çalışma evleri oluşturulduğu, hakim ve savcı adaylarının  Türkiye Adalet Akademisi ve staj döneminde de örgüt tarafından koordine edildiği  kaydedilen iddianamede, kendilerinden olan hakim ve savcı adaylarının deşifre  olmasını engellemek amacıyla örgütle irtibatlarını gizlilik içerisinde ve sözde  liderin "tedbir" kurallarına uygun şekilde sürdürecekleri evlerde kalmalarının  tavsiye edildiği anlatıldı.

Örgüt adına konuşan hakim ve savcılar fişlendi
Örgütün Türkiye Adalet Akademisinde hakim ve savcı adaylarını staj  dönemlerine göre ayırdığı, akademi yurdunda kalmaları tavsiye edilen bazı  adaylardan örgüt lehine ya da aleyhine konuşanların bildirilmesinin istendiği, bu  şekilde "fişleme" yapıldığı ifade edilen iddianamede, örgüt mensubu hakim ve  savcı adaylarına gerektiğinde oruç tutmama, oruç tutsa dahi elinde su şişesiyle  gezme, cuma namazına gitmeme, kokteyl ve resepsiyonlarda içki içme, örgüt  dışından başka kadınlarla evlenmeme yönünde telkinde bulundukları belirtildi. Akademinin hakim-savcı adayları yönünden "fişleme merkezi"ne  dönüştürüldüğü, kendilerinden olmayan adayların mesleğe kabullerini engellemek  amacıyla usulsüz soruşturmalar yapıldığı anlatılan iddianamede, hakkında usulsüz  soruşturma açılarak disiplin cezası tayin edilen, bu ceza gerekçe gösterilerek  mesleğe kabul edilmeyen Didem Yaylalı'nın, uğradığı haksızlıklara dayanamayarak  intihar ederek yaşamına son verdiği, buna karşın, örgüt mensubu olan adayların  staj döneminde verilen siciller, yıllık kurulu üyeliği gibi yollarla parlatılarak  kritik görevlerde rol almaya ve mesleki kariyere hazırlandıklarına değinildi.

İlhan Cihaner'in gözaltına alınması
İddianamede, örgüt mensubu hakim ve savcıların T1, T2, T3, T4, T5 ve  A1 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğuna  dikkati çekilerek, devre yapılanmasında yazın bir haftalık kamp, taşra  yapılanmasında ise yıl boyunca düzenli görüşmeler yapıldığı anlatıldı.  Gruplardaki "T" ibaresinin "talebe"yi, numaraların ise hakim ve savcıların  dönemlerine, sicil numaralarına göre oluşturulduğu kaydedildi.
Örgüt üyelerinin sırf paralel yapılanma için tehlikeli ve zararlı  olarak düşündükleri kişileri etkisiz hale getirmek amacıyla baskı, tehdit,  şantaj, aldatma veya gizli tanık ayarlama gibi yöntemlerle, örgütün stratejisi  doğrultusunda çalıştıkları vurgulanan iddianamede, dönemin Erzincan Cumhuriyet  Başsavcısı İlhan Cihaner'in, "Fetullahçılar olarak bilinen grupla ilgili olarak  TCK'nın 220. maddesi kapsamında İzinsiz Eğitim Kurumu Açma ve Yardım Toplama  Kanunu'na muhalefet" suçlarından yürüttüğü soruşturma nedeniyle örgüte mensup  Erzurum özel yetkili cumhuriyet savcıları ile emniyet görevlileri tarafından  makam odasında adeta sürüklenerek yaka paça gözaltına alındığı anlatıldı.
İddianamede, polis kamerası ile kayıt altına alınan söz konusu  görüntülerin masumiyet karinesi ve soruşturmanın gizliliği ilkeleriyle  bağdaşmayacak şekilde kasıtlı olarak basın yayın organlarına servis edildiği,  böylece bir yandan kendilerinden olmayan yargı mensuplarına gözdağı verilirken  diğer yandan örgütün amaçlarına hizmet eden militanlarının moral ve  motivasyonlarının güçlendirildiği vurgulanarak, soruşturmanın Fetullah Gülen  yapılanmasına ilişkin olduğunu gizlemek amacıyla kamuoyunun yanıltıldığı,  soruşturmanın başka bir cemaatle ilgili yürütüldüğü algısının oluşturulmaya  çalışıldığı belirtildi.

Kendilerinden olmayan hakimi intihara sürüklemişler
Kendilerinden olmayan hakim ve cumhuriyet savcılarının unvanlı  görevlere atanmaları bir yana, sağlık sorunları gibi mazeretlerinin dahi nazara  alınmayarak adeta ölüme sürgün edildikleri kaydedilen iddianamede, soğuk iklimin  tetikleyici etken olduğu crohn hastalığına ilişkin özlük dosyasında sağlık kurulu  raporu bulunan hakim Alaattin Çambel'in, 2011 yılı yaz kararnamesiyle Ceyhan'dan  Türkiye'nin en soğuk ili olarak bilinen Erzurum'a tayin edildiği bilgisi yer  aldı.
İddianamede, Çambel'in atamaya karşı yaptığı itirazların reddedildiği,  2 yıl çalıştıktan sonra 2013 yılı yaz kararnamesiyle hastalığının arttığını  belirterek başka bir yere atama istediği aktarılarak, "Dönemin Hakimler ve  Savcılar Yüksek Kurulu'nun bu talebe duyarsız kalarak, Çambel'i bile bile ölüme  mahkum ettiği, hastalığı ilerleyen ve uğradığı zulme daha fazla dayanamayan  hakimin tüm çabaları sonuçsuz kalınca 19 Ocak 2014'te intihar ederek yaşamına son  verdiği anlaşılmıştır." denildi.
Kaynak:Milliyet