Samsun Romatem Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Mahmut Sami Şen, Kanal S ekranlarında, "Diyabet hastalığı nasıl bir hastalıktır?", "İnsülin korkulacak bir ilaç mı?", "Diyabet hastaları oruç tutmalı mı?", "Özellikle oruç tutma dediğiniz bir grup var mı?", "Ramazan ayında beslenme konusunda dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?" konularına ilişkin merak edilen sorulara yanıt verdi. 

İşte Dr. Mahmut Sami Şen'in açıklamalarından öne çıkanlar;

-Diyabet hastalığı nasıl bir hastalıktır?

Bizim ramazan ayına yaklaştığımız günlerden itibaren polikliniğimizde en yaygın diyaloğumuz budur. Oruç tutabilir miyim, tutmalı mıyız, nasıl tutabilirim gibi hastalarımızla diyaloglarımız oldu. 

Diyabet bir sürü tipi vardır. İlk başlarda sadece tip1 ve tip2 diye biliyorduk ama ilerleyen zamanlarda bir sürü tipi olduğunu öğrendik. En yaygınları tip1 ve tip2. Bunlarında arasında tip2 çok çok daha yaygın. Tip1'in neden tip1 hastalığı oluşuyor biraz karmaşık mekanizmaları var. Pankreas isimli organımızın biraz deforme olmasından kaynaklı insülin ve glikozun üretiminin  aksamasından kaynaklı bir hastalık birazda böyle talihsiz bir hastalık çünkü hastalarımızın çok bir suçu yok. Tip1 diyabet hastalığına yakalandığı için hastamıza hiçbir şey söyleyemiyoruz. Tip2 diyabet biraz bizim elimizde diyebiliriz.  Çünkü, tabiki genetik aktarımlar var birazcıkta bizim yaşantımızdan dolayı hareketsizliğimizden kötü beslenmemizden kaynaklı ve tip2 diyabeti rotaya çıkmaya başlıyor. Tip2 diyabetin temeli çocukluktan atılır. Bu şekerli içeceklerin bile payı var bu 40'lı yaşlarda karşılaştığımız diyabette.  Amerikan diyabet cemiyeti, Avrupa diyabet örgütleri, Türk diyabet vakfı zaten her aynı şeyi öneriyor yani günün birinde tesadüfen yaptırdığınız bir kan tahlilinde 400-500 şekeri görmeden 40-45'li yaşları gördükten sonra ve ailede de diyabet öyküsü varsa bir semptom olmadan sürpriz bir kan sonucuyla karşılaşmadan bize gelinmesini istiyoruz. Çünkü böyle olduktan sonra komplikasyonlar ortaya çıkmadan biz hastalarımızı fark ediyoruz ve komplikasyonlar ortaya çıkmadan biz tamamen engellemiş oluyoruz. Çünkü bize diyabet hastası görme kaybı ile göz polikliniğine gidebiliyor. Göz doktoru bize yönlendiriyor ve çok üzülüyoruz. Niye o safhada gidildi diye biraz geç kalıyoruz çünkü diyabetin oluşturduğu organ hasarları bazen kalıcı oluyor örneğin böbrek hastalığı. 

Bazen anne ve babamızdan öğrendiğimiz beslenme tipi doğru bir beslenme tipi olmayabilir. Bazen çok güzel geleneklerimiz var ama bazen sağlığa çok uymayan alışkanlıklarımız var mesela hamurlu tatlıları çok sevmemiz gibi. 

-İnsülin korkulacak bir ilaç mı?

Biz diyabet tanısını koyduğumuz anda ilk önce ilaçlara başvurmuyoruz. Tip2 diyabet hastalarının çoğunluğu basit yaşam tarzı değişiklikleri ile şeker ortalamalarını düşürebiliyorlar. Biraz hareketli yaşama teşvik ettikten sonra o 2 ay sonra 12 a 1 c , 9 ve 8'e düşmüş oluyor ve hiç ilaçsız oluyor. Ondan sonra bazı hastalarımıza hap tedavisine başlıyoruz hastadan hastaya kademeli kademeli ilerliyoruz bazı hastalarımıza da insülin tedavisine başlıyoruz. Aynı dediğiniz gibi insülin tedavisi bir kere başlandı diye devamlı devam edecek anlamına gelmiyor. İnsülinle yatırdığımız zaman o vucüddaki yüksek kan şekerinin toksik etkisini nötürilize etmek için insülinleri kullanıyoruz.  Sonrasında hastanın yaşam standartlarına göre ya hapla devam edeceğiz ya da sadece yaşam şartı değiştirmeyle  devam edeceğiz. O insülin yangınını söndürdükten sonra işler zaten toparlanma sürecine başlıyor. Bizim hastalarımızla ilişkimiz senelerdir devam eder. Hasta ve doktor iletişimi burada çok önemli. Hastaya yeteri kadar zaman ayırmak, muayene etmek, komplikasyonlarını doğru anlamak doğru yönetmek bunları yapınca zaten başarılı oluyoruz. 

Rutin kontrollerde bizim belli bir rutinliğimiz vardı. Örneğin senin biz göz muayen geldi gibisinden. Rutin kotnrollerde bir ekg çektiririz mesela ve bu ekg de gördüğümüz bir damar problemini kardiyolojiye yönlendiririz. Hastalarımızın kontrolleri çok sıkı bir şekilde yapıldığı için  olumsuz bir durumla karşılaşma olasıkları düşüyor. 

sami sen ic 104.png 2

-Diyabet hastasıysak oruç tutalım mı?

Bu sorunun cevabını hastamızla daha ramazan ayı gelmeden oturup bir konuşmamız lazım biz hekimler olarak bu derin hesaplar yaptığımız bir konudur. Bu sorunun cevabı zor basit değildir. Hastalarımıza ramazan başlamadan 2-3 hafta öncesinden bir plan yapmamız lazım. Biz aynı zamanda hastalarımızı eğitiyoruz. Bu diyabet demek Avrupada mesela kursları, okulları var küçük küçük dernekler var. Diyabet eğitimi alıyorlar. Diyabet gibi bir hastalık hastanın bilgisi olması gereken bir hastalık özelliklede böyle olağanüstü bir durumda mesela ramazan enstresan bir fizyoloji entresan bir olay mesela amerikalılar avrupalılar bu konuda gerçekten kendilerini ilgilendirmemelerine rağmen araştırmalar yapıyorlar gidiyorlar müslüman ülkelerdeki diyabetli hastaları topluyorlar çalışmalar yapıyorlar. Orada komplikasyonları araştırıyorlar, açlık fizyolojisini araştırıyorlar bu ilginç bir fizyoloji. 

Yaz ayları kış ayları bütün insanları etkileyen bir şey ama özellikli gruplarda yaşlı bireylerde böbrek kapasitesinin düşük olduğu hastalarda kronik hastalığı olanlarda hipertansiyon olanlarda mart ayı bile şubat ayı bile bir risk oluyor çünkü bizim böbreğimiz 2-3 gün susuz kalabilir diyoruz kağıt üstünde ama bu uzun susuzluklar bizim tavsiye ettiğimiz bir şey değil. Biz kesinlikle diyoruz ki, sahursuz oruç tutulmasın. Biz farkında değiliz ama vucüdümüz yoruluyor, yıpranıyor. Bizim su mekanizmamızı çalıştıran böbreklerdir. Biz susuz kaldığımız zaman ciddi manada idrar konsantrasyonlarımız oluyor. Böbreği ekstra çalışmaya sevk ediyor. 

-Özellikle oruç tutma dediğiniz bir grup var mı? Yüksek riskli gruplar hangileri?

 Şimdi bu risk değerlendirmesini biz kendimiz bulmadık uluslararası derneklerin, cemiyetlerin, vakıfların bu bütün hekimler için geçerli bizim kılavuzlarımız vardır.Bir hastalığın bir derneği bir cemiyeti vardır onların uluslararası kılavuzları ışığında biz hastalarımıza bilgilendirme yaparız.Mesela burada uluslararası dernekler çok yüksek riskli, riskli, orta riskli ve az riskli diye razmazanda diyabet konusunu risk gruplarına ayırmışlar.Mesela burda TİP 1'li yüksek riskli grupta biz TİP 1'li hastalaraımızın oruç tutmalarını kesinlikle istemiyoruz.Çok ısrar edenelre tabi ki özel çözümler sunmak için çaba sarf ediyoruz ama önerimiz bu TİP 1'li hastaların tutmamaları yönünde aynı şekilde çok yüksek riskli faktörlerin içerisinde son 3 ay içerisinde hipoglisemi atağı yaşayan insanlar bunlar şunu söylüyor tekrar bunu yaşayabiilir.Ramazan olmadan hipoglisemi yaşıyorsa bir kişi ramazanda tabi ki düz mantık daha da yüksek olasılıkla bunu yaşıyor olacaktır.3 ay içerisinde ketoasidoz yaşayan ketoasidoz bir çeşit TİP 1'lerde daha çok gördüğümüz komplikasyon ve maalesef ölümcül bir komplikasyon bu ketoasidoz durumunu yaşayan, yoğun bakımda yatan çıkan bir genç olsun yaşlı olsun kesinlikle tutmaması gereken bir grup akut hastalaık geçirenler yazıyor bu kılavuzlarda, akut hastalık mesela ağır bir grip olabilir, ağır bir zatürre olabilir, bir kalp krizi olabilir yada beyin damar hastalığı olabilir böyle ağır bir hastalık geçirenlerde istemiyoruz.İleri makrovasküler komplikasyon deniyor.Bu nedir mesela böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği karaciğer sirozu bu tip hastalıkları olanlar yine çok yüksek grupta ve son olarak gebeler, diyabetli gebelerde, insülin kullanan gebe hastalarımızda çok yüksek rsikli grupta olduğu için kılavuzlarında önerisi kesinlikle tutmamalı cümlesini kullanıyoruz.

-Kontrollü bir şekilde oruç tutanlar ve kontrolsüz oruç tutanlar açısından Ramazan ayı nasıl geçiyor?

Sorunun cevabı çok komik, çok basit biz bu hastalarımızla şimdi zaten ramazan öncesinden itibaren eğitimine başladığımız, razaman konusunda bilgilendirdiğimiz, oruç tutatarken yaşanacak anormalliklere nasıl cevaplar verebileceğini anlattığımız hastalarla zaten haftalık kontrollerle polikliniklerde buluşuyoruz, biizm sözümüzü dinlemeyenlerle, bize ramazan öncesi gelmeyenlerle acillerde buluşuyoruz.Yani bizi acildeki arkadaş prestisyen arkadaş bizi arıyor bir tane 800 şeker var abi bakar mısın acile gidiyoruz mehmet amca burda mı buluşacaktık, biz bu cevabı veriyoruz.Aynı o dediğiniz ayrımı polikliniklerde mi görücez acillerde mi görücez çünkü gerçekten bunları biz yaşıyoruz senelrdir bu mesleğin  içindeyiz o hastalar acillerde karşımıza geliyor gece 1-2, iftarın hemen peşine, iftara 1 saat kala, kimisi şanssızda olabiliyor illa bilinci kendinde gelemiyor bu hastalarımız özellikle hipoglisemi hiperglisemiden daha da tehlikeli uyku esnasında hipogisemiye girse hastamız kan şekeri 30' a düşse uyanamayabilir yada araç kullanırken bir hipoglisemiye girse gözü bir buğulansa kaza yapabillir başkasının canına kastedebilir.

- Diyabet hastaları önerilere uymazsa tablo nasıl gelişir?

Tabi bu önce iftradan önce gelenlerden başlayalım iftardan önce geleneler bir kere bayılmalarla geliyor mesela yaşlı hastalarımız için biz zaten tavsiye etmiyoruz özellikle tek yaşayan yaşlılarımız burda çok risk altında çünkü yaşlı bir hastaya refakat eden bir kişi olmak zorunda oruç tutuyorsa hani hapta kullansa, insülinde kullansa sadece yaşlı olduğundan ötürü bir refakatçisi olmak zorunda biz hastalarımıza diyoruz ya hastaya göre, hastaya özel, mehmet amcaya farklı çözüm, fatma teyzeye farklı çözüm sunuyoruz diyoruz ya fatma teyzeye 2 oğluyla beraber 2 geliniyle beraber yaşıyordur Mehmet amca yalnız yaşıyordur biz Mehmet amcaya, Fatma teyzeye verdiğimiz önerilerden çok farklı şeyler anlatıyoruz Mehmet amca sen yalnız yaşıyorsun düşsen bayılsan bir titreme hasıl olsa o anda gücün kuvvetin olmayabilir, o şekere uzanamayabilirsin duurm daha da vahim olabilir.İftardan önce biz ebu şekilde bayılmalar mesela düşüp kafasını çarpanlar, mesela banyoda abdest alırken dengesini kaybedip kalçasını kıran yaşlılarımız çok oluyor soruyoruz oruç tuttum senin sözünü dinlemedim diyor o anda hastamız iftardan sonra gelenler hiperglisemi ile gelebiliyor ani mesela iftarda çok hızlı yenen yemek peşine şerbetli tatlıyı afiyetle mideye indirince ani şeker yükselmeleri oluyor bu durumda hasta halsizlik hiperglisemi semptomları geliyorlar. Susuzluk hissi, baş ağrısı tabi bunlar her hastada başka semptomlarla karşımıza çıkıyor ama biz bu hastarla acillerde buluşuyoruz ve uygun gliselirlerle müdahalede bulunuyoruz.

Ozon tedavisi biraz farklı daha çok bilgi sahibi olduğumuz bir konu özellikle diyabetik ayaklarda tabi ozon tedavisinin farkı tipleri var majör minör gibi. Hiperglisemi dokular için çok toksik bir şey bu ozon gibi işlemler toksin antioksidan gibi dengesini bir parça normalleştirebiliyor. 

- Hangi hastalara diyabet cerrahisinden fayda görürsün ya da görmezsin diyorlar?

Karşımıza gelen tip1 tip2 olup olmadığına göre, ne aşamada bize geldiğine göre, hangi komplikasyonun var olup olmadığına göre değerlendirme yapıyoruz. Şimdi bir grup var sadece yaşam tarzı değişikliği ile normale dönüyor. Bir grup var şeker hapları ile kontrol sağlıyoruz bir grup var hap ve insülin birlikteliğiyle bunu sağlıyoruz bir grup var sadece insülinle bunu sağlıyoruz ama bazı hasta grubunda da cerrahiye daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Pankreastaki alacak hücre rezervi burada çok önemli. Pankreasta hala yaşam var hala umut var birazda fazla kilosuda varsa obezite cerrahisinden ciddi anlamda fayda görüyorlar. Burada tabi dahiliyelerinde bilgili olması lazım. Doğru hastayı dahiliyeye yönlendirmekte cerrahinin bir görevidir. 

Bizim önerilerimiz zaten bahsettik bu dini hassasiyetlerimize bizde ibadetlermize elimizden geldiğince özen gösteriyorz. Bu konuda hastalarımıza, kronik hastalarımıza, yaşlı hastalarımıza çevremizdekiler çocukları torunları baskı yapmasınlar. Sosyal baskıyı yaşlılarımıza yapmayalım. Böbrek yetmezliği, kalp rahatsızlığı, kronik rahatsızlığı olan yaşlılarımıza oruç tutması noktasında baskı yapmayalım. Bu sevdiklerimize dini yönlendirme yapıyorum derken sağlığını bozması için teşvik ediyoruz. 

SAMSUN HABER İLE İLGİLİ İÇERİKLERE GÖZ ATIN.