İnsanın toplumsal bir varlık olması, onun belli başlı duyguları hissetmesine neden olmuştur. O duygulardan biri aidiyet, biri de değerdir. Aidiyet, kişinin bir yere, bir ideolojiye, bir kuruma ya da gruba karşı kendini yakın hissetmesi ve bağlanması demektir. Aidiyet dediğimiz şey öyle elle tutulur bir şey değildir. Aynı şekilde değerler de öyle. Oluşması uzun zaman alır ve ciddi emek ister. Ancak bu duygu tek bir hareketle kaybolup gidebilir... Peki aidiyet ve değer şirketler ve kurumlar açısından ne ifade eder? Bir işletmenin teknik donanıma, iş gücüne ve teknolojiye ne kadar ihtiyacı varsa; çalışanının aidiyet duygusunu geliştirmeye de o kadar ihtiyacı vardır. Kurumsal şirketler sürekli olarak çalışanlarına "Biz takımız, büyük bir aileyiz" mesajı veriyor. Birçok şirket misyonlarında insan odaklı olmaktan bahseder. Ancak insana değer verme anlayışı zor dönemlerde ortaya çıkar ve belli olur. Önceliğini insana değil, ticarete veren şirketler ileride yaşanacak sorunları da hesaba katmalıdır. Uzun vadede önceliği para değil, insan olanlar, takım ruhunu lafta değil, tutumları ile sergileyen şirketler kazançlı çıkacaktır. Çünkü, değerlerin yerine parayı koyan şirketler uzun vadede takımın iyi üyelerini mutlaka kaybedecektir. Unutulmamalıdır ki çalışanın beklentilerini karşılamak, motivasyonunu artırmak ve mutlu bir çalışma ortamı yaratmak, aidiyet duygusunu geliştirir. Başarıyı hedefleyen bir işletme; çalışanının işyerindeki varlığına, şirketin amaçlarına ve yaptığı işe yürekten inanmasını sağlamalıdır. Çalışan kendini özgür ve değerli hissettiğinde, hem motivasyonu hem de işine karşı sorumluluğu, bir başka deyişle işyerine bağlılığı artar. Bu da işletmenin üretim ve karlılığını artırabilir. Kısacası çalışanlar işletmeye karşı aidiyet duygusu taşımalıdır, ancak bunu sağlayacak olan da şirkettir. İşletmelerin başarısını etkileyen en önemli faktörün çalışanların mutluluğu ve işyerini benimsemesi olduğu unutulmamalıdır. Bu duygu ve değerler kaybedildiğinde zararlı çıkacak olan şirket ve kurumlardır...