Manisa’nın Soma İlçesi'nde 301 madencinin yaşamını yitirdiği facianın üzerinden 7 yıl geçti. 13 Mayıs 2014’te meydana gelen, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük maden kazası olarak tarihte yerini alan iş cinayetinde yaşamlarını yitiren emekçiler unutulmadı. Saatlerce göçük altında kurtulmayı bekleyen gariban işçilerin cansız bedenleri çıkarıldığında, gözyaşları sel olmuştu. Ailelerin bekleyişleri, göğü delen feryatları adeta belleklere yerleşmişti. O acı, kahredici görüntüler göz önüne geldiğinde, anımsandığında yürekler yeniden dağlanıyor. İş cinayetinin üzerinden 7 yıl geçmesine karşın, ailelerin ilk günden beri dile getirdiği adalet feryatları, hala sürüyor. Ocakta yeterli önlemleri almayarak kazaya davetiye çıkaran firma sahibi ve yöneticilerinin sorumsuzluklarının bedelini ödemeden cezaevinden tahliye olmaları, yıllardır adalet arayan madenci ailelerinin acısını daha da katladı. Ailelere verilen sözler unutuldu. Oysa, o acılı günlerde ne vaatlerde bulunulmuştu. Garibanlar acıları ile baş başa kaldı. Her yıl 13 Mayıs’ta acılar yenileniyor, ailelerinin direği, çocuklar, eşler, babalar anılıyor. Dünyanın en zor mesleğidir maden ve kömür işçiliği. Yerin yüzlerce metre altından kömür çıkarmak için girdikleri ocaklarda her an ölüm ile burun burunadır eli yüzü kömür karası ile kaplanmış maden emekçileri. Orhan Veli’nin , ‘’Alnımdaki yüz karası değil kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası’’ diye tanımladığı maden işçiliği, kömür işçiliği en zor, zor olduğu kadar saygı duyulması gereken mesleklerin başında gelir. Grizu patlamasından, ya da Soma’daki gibi yangından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat kalmaları maden işçilerinin yazgısıdır adeta. Onlar bu yazgıyı, umarsızlıktan, işsizlikten bilerek, kabullenerek inerler yerin yüzlerce metre altındaki ocaklara, her an göçük altında kalma kaygısı ile ekmek uğruna sallarlar kazmayı. Ölüm riski çok fazla olsa da başka şansları, seçenekleri yoktur onların kömür işçiliğinden gayrı. Tek amaçları asgari ücret veya biraz üzerindeki maaşla ailesini geçindirebilmek, muhannete muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmek, çocuklarının geleceğini garanti altına almaktır. Zonguldak, Soma, Suluova, Divriği, Küre, Murgul, Tavşanlı, Simav ve yurdun diğer bölgelerinde ellerinde baretleri, fenerleri ve kazmaları ile eli yüzü kömür karasına bezenmiş, yerin yüzlerce metre altında tüm gücü ile kazma sallayarak kömür çıkarırlar. Beklenmedik bir göçük, yangın veya grizu patlaması yaşamlarını sonlandırır, geride gözü yaşlı eş, ana, baba ve çocuk bırakarak göçerler bu fani dünyadan. Birlikte çalıştığı arkadaşının cenazesini ocaktan ağlayarak çıkarırlar, dönerler ocağa yine sallarlar kazmayı. Soma Devlet Hastanesi'nin ön cephesindeki tabelada yazdığı gibi, çileli maden emekçileri ‘’Bir avuç kömür için, bir ömür verirler’’. İşte bu söz acı gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Başka söze ne hacet... Türkiye, günde beş emekçinin yaşamını yitirdiği iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada. Övünülmeyecek Avrupa şampiyonluğu hiç yakışmıyor ülkemize. Kötü birincilikten kurtulmak için daha fazla denetime, sıkı kurallara ve eğitime gereksinim var.Taraf olduğumuz ILO sözleşmeleri kağıt üzerinde kalmamalı...