Memlekette
namuslu insanların
işi gerçekten de
zor!..
Dürüstlükle
işini
yapan
esnafın
çok para
kazanması
mümkün değil!..
Demirden, çimentodan
çalmayıp;
yasalara uygun biçimde
konut yapan ve taahhütlerini
yerine
getiren müteahhidin de...
Memur; 
güç odaklarına, amirine ve müdürüne
yalakalık yapmayıp,
devletin kendisine verdiği
görevi 
yerine getirmek
için çabalıyorsa,
olduğu yerde
kalır, ne uzar ne kısalır!..
İşçi de öyle...
Köylü, tereyağına
margarin,
süte su katmıyorsa
"enayi" sayılır!..
Seyyar satıcı 
teraziyi ayarlayıp,
eksik tartmıyorsa,
çürük malı torba kağıdının altına
koyup
müşteriye vermiyorsa
kazancını
katlayabilir mi?..
Sınıfına
girdiği öğrencisine
ders vermeyi
etik bulmayan
öğretmen,
ekonomik sıkıntı çekmiyor mu?..
Doktor,
özellikle
bazı özel hastanelerde
normal muayenenin dışında
hastaya ekstra
hesap çıkarılmasını
sağlamıyorsa,
yönetimin "kara listesi"ne
girmiyor mu?..
Saymakla
bitmeyecek
bir liste var ortada...
Her türlü olumsuzluğa rağmen
namuslu davranmayı 
bir yaşam biçimi seçenlerin
ortaya koyduğu bu direnç olmasa,
toplumu ayakta tutmak
mümkün mü?..
Niye bu hale geldik?..
Çalıp çırpmanın,
yalan-dolanın,
hak etmediği
paraya göz dikmenin
ve hepsinden öte kul hakkı
yemenin
neresinde
insanlık var?..
Müslüman bir ülkede
böylesine
bir yakınma
izah edilecek gibi midir?..
Ahlak erozyonuyla
bilinmezliğe
sürüklenen
bir toplum,
nasıl düzelecektir?..
Bu sorunun yanıtını
bulup, vakit kaybetmeden
çözüm üretemezsek;
bir nesil kaybolup gidecektir!..
İstisnasız hepimiz,
vebal altındayız!..
Çürümüşlüğü
hep birlikte
ortadan kaldıramazsak;
bu milletin
destansı
paylaşma, dayanışma,
merhamet ve iyilik üzerine
yazdığı bütün öyküler, inandırıcılığı
bulunmayan "masal" olacaktır!..