Dünyaya rezil olmak bir yana da
toplum böyle bir vicdansızlık girdabından
nasıl kurtulacak bilemiyorum...
Karnındaki bebeği
9 ay canı gibi koruyup,
taşıyan
annenin ızdırabına mı
yanalım,
evladını kucağına almak için
sabırsızlıkla
bekleyen
babaya mı?..
Dünyaya yeni gelen
kardeşlerinin
sevgisini
yaşamak isteyen
çocuklara mı?..
Yoksa, bu ekonomik sıkıntılar içinde
kahpe çeteye ödedikleri binlerce liraya mı?..
12 bebeğin ölümünden sonra
çete üyelerinin
kan donduran
telefon görüşmelerine mi?..
Ve hepsinden öte, "Hipokrat" yemini etmiş,
2 doktorun,
bu çete içinde
yer almalarına mı?..
Bitmedi daha...
Hastane çetesinin
davayı soruşturan
Cumhuriyet savcısını, makamda
tehdit etmelerine mi?..
Öncelikle bebeklerini kaybeden ailelere
büyük sabırlar diliyorum...
Onların çektiği acıyı
ne hafifletebilir diye de
soruyorum...
Geçende bu köşede, "Korku olmayınca"
başlıklı yazımda;
"İdam cezası"ndan
söz etmiştim...
Kadın ve çocukları öldürenlerin,
ırzına geçenlerin,
ne Allah'tan 
ne de
"Hapis cezası"ndan
korkmadığını belirterek,
şu ifadelere yer vermiştim:
"İktidarı ve muhalefetiyle,
tüm sivil toplum kuruluşlarıyla
bir ahlaki silkenişi
yapıp,
bu kötü gidişe
"Dur" diyemezsek,
tehlike daha da
büyüyecektir!..
Hani, "İdam cezası" geri
gelsin, diye düşünmüyor değilim...
Öyle ya bu insanlar
ne Allah'tan korkuyor ne de
hapis yatmaktan...
Uyuşturucu parası için annesini, babasını ve kardeşini
öldüren gençler var...
Kendilerine emanet edilen
çocukların
ırzına geçenler de...
Toplumda,
dini ve ahlaki değerleri
yükseltemezsek,
hapis yatmaktan korkmayan
bu insanlara
karşı
nasıl caydırıcı olunacak?..
Gözü dönmüş olan bu tipleri
vazgeçirecek tek şey
var o da
"Can korkusu" dur...
Böyle devam ederse,
toplumda
"İhkakıhak"
arayışı başlar. Yani, mahkeme kararı olmadan
hak almak...
Bu da bir suçtur ve
devlet düzenini bozar.
Bu kötü gidişatı
önlemek,
içinde bulunduğumuz
ekonomik sorunlardan da
önemlidir...

Çünkü, meselenin özünde,
insan hayatı vardır..."

Şimdi söyler misiniz,
"Haksız mıyım?"...