Çek-senet yerine "söz" vermenin daha güven verici bir davranış olduğu yıllardan nerelere geldik.. Ne çek ne senet ne de söz kaldı!.. Yalanın sıradanlaştığı bir dönemde, bu sürece bağlı olarak; akla hayale gelmeyen dolandırıcılık türleri de çıktı karşımıza... ATM önlerinde "yardım" bahanesiyle emeklilerin maaşlarını çalanlar, yaşlıya hizmet etmenin manevi hazzını kopardı içimizden... Geçmişte; çocuk, kadın ve yaşlı gibi savunmasız insanlara yapılan kötü davranışlar, büyük infial yaratırdı toplumda... Şimdi, bunlar "vakai adiye"den yani sıradan oldu... Sıkıntılar gün gelir geçer!.. Ancak, bu toplumu çökertmek isteyenler; bizi diğer milletlerden farklı kılan hasletlerimizi silmek istiyor önce... Yeni bir toplum inşa edebilmek için temelden yıkmak gerek!.. Onlar da öyle yapıyor zaten!.. Maalesef, günü kurtarmak için emperyalizmin emellerine sessiz kalanlar, bu davranışlarıyla şehitlerin kemiklerini sızlatıyorlar!.. Aynı milli duygularla yanıp tutuşan insanlar, bu gerçekler ışığında birbirini anlamak için çalışmıyorsa; onlar da o değirmene su taşıyanlar arasındadır!.. * * * * " İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek, karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver." Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle inceledi ama aralarında bir fark göremediler. Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. Başka çaresi olmayan hükümdar, bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi. Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu. Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara yanıtını verdi: Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır. Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim." * * * Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...