10 ili vuran, on binlerce ölüme yol açan 7.7’lik depremin özeti yıkılmayan o bina aslında.
Türkiye’yi ağır hasara uğratan, canlar alan  “Yüzyılın Felaketi”nde  çürük binalar yerle bir olurken, sağlam inşa edilen çok az sayıdakiler ayakta kaldı. O binalardan biri de İnşaat Mühendisleri Odası’nın Kahramanmaraş İl Temsilciliği’ne ait olanı idi.
Depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ta tüm binalar çöp yığınına dönüşürken, İnşaat Mühendisleri Odası’nın binası, hiçbir şey olmamış gibi dimdik ayakta kaldı.
Sosyal medyada, yazılı basında ve televizyon görüntülerinde yer alan, depremin özeti sayılacak enkazların ortasındaki o sağlam bina, aslında bir yerlere mesaj niteliğindeydi. Bilim ve mühendislik kurallarına uygun, kullanılan malzemelerden çalınmadan inşa edilen binaların kuvvetli sarsıntılarda dahi varlığını koruduğunu gösteren ibretlikti.
“Deprem öldürmez, bina öldürür” sözünün kanıtıydı o bina. İşte böylesine bir tezatlık yaşandı deprem bölgesinde. Salt o bina mı? Hatay’ın Erzin ilçesi örneği de beynimize bir ok gibi saplandı. Merkez ilçe Antakya’da taş üstünde taş kalmazken, yanı başındaki Erzin’de tek bir bina yıkılmadı.
Çünkü Erzin Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu, imara aykırı, kaçak ve çok katlı çürük binaların yapımına izin vermedi. Kendisine küsenler oldu, konuşmayanlar arttı, yine de ödün vermedi. Sonuç ortada. O yapıların inşasına onay verseydi belki de küsenlerin çoğu bugün hayatta olmayacaktı.
Ülkemizde elini kolunu sallayan rahatlıkla müteahhit olabiliyor, o çok katlı göğü delen binaları yapıp, milyonlarca lira fiyatla satabiliyor.
Türkiye’de 450 bin kişi müteahhitlik yapıyor. Bunun bir kuralı, denetleyeni yok mu? Bu kadar mı boş bu alan? Hatay’da, Gaziantep’te un gibi dağılan apartmanları dikenler ülkeden kaçarken yakalandı. Suçlu olduklarını biliyor ki kaçmaya çalıştılar. Vicdanları nasıl rahat edecek masum insanların ölümü karşısında. Düşündükleri tek şey, bir liraya inşa ederek beş liraya satmak ve ceplerini doldurmak.
Ülkeyi büyük acıya boğan 7.7 ve 7.6’lık depremlerdeki ölümlerin temel nedenlerinden biri de sayısız kez çıkarılan, çürük ve kaçak yapılara göz yummayı sağlayan imar aflarıdır.
Türkiye’de bugüne dek 20’nin üzerinde ”imar barışı” diye nitelendirilen imar affı hayata geçirildi. Televizyonlara reklam verilerek duyurulan bu aflar, Hazine’ye para sağlarken, sarsıntılarda on binlerce insanın canına mal oldu. Artık kaçak ve imar kurallarına aykırı inşa edilen, en küçük sarsıntıda paramparça olan binalara kesinlikle ödün verilmemeli. Zira bedelini insanlar canlarıyla ödüyor, kentler yok oluyor.
Sonuçta çalarak yapılanlar yıkıldı, sağlamlar ayakta kaldı. Ne yazık ki olan Türkiye ve insanına oldu. Türkiye, büyük acıyı dayanışma ve kenetlenerek atlatacaktır. Olası İstanbul depremine hazırlıklar şimdiden başlamalı, önlemler geciktirilmemeli. Zira bilim insanlarının ürpertici çığlıkları sürüyor. Yeni acılar yaşamak istemiyoruz...