Merhaba kıymetli okuyucularım; kentin sembolü haline gelen Atatürk Anıtı, Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılarak 29 Ekim 1931 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919 yılında Milli Mücadele'yi başlatmak için kente ayak bastığı noktaya konulmuştu. Samsun’da Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 yılında Milli Mücadele'yi başlatmak için kente ayak bastığı noktaya konulan anıt, yıkılmak istendi. Ama başaramadılar... Türk milleti öyle bir millet ki, ATATÜRK denilince tek vücut olur. Bunu hatırlatmak isterim. BATANAY' ın hatıratını bir kez daha ve ibretle okuyalım: Atatürk'le ilgili hatıraları, özellikle "Atatürk namaz kılmazdı, ezana düşmandı" diyenleri kökünden susturacak ve tarihi hakikatleri tokat gibi yüzlerine vuracak kadar kıymetlidir. Kemal BATANAY' ın Atatürk'ün namaz ve ezan ile ilgili hatıratı, Haydar Baş'ın Hoş Geldin Atatürk kitabında anlattığı "dindar Atatürk" portresinin ne kadar haklı ve doğru olduğunu bir kez daha kanıtlıyor bize. Tanbûrî, bestekâr, hâfız ve hattat Kemal BATANAY, Atatürk'ün büyük övgüsüne mazhar olmuş değerli bir sanatçımızdır. Kemal BATANAY, II. Dünya Savaşı'nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos'ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında 19 ay ihtiyat zabiti olarak askerlik yaptı.31 Ekim 1942'de terhis oldu. Soğuk bir kış günü cuma namazı için hazırlık yaptıktan sonra biraz erken Üç Şerefeli Cami'ye gittim. Cami avlusu cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mabet karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. İçimde camiye girip Kur'an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hafız olduğumu ve Kur'an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim. Bir subay, hem de hafız diyerek çok sevindiler ve: Tabii lütfedersiniz, buyurunuz, okuyunuz efendim dediler. Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur'an okumaya başladım. Kısa zamanda da cami lebalep doldu. Cemaat huşu içinde sessizce beni dinliyordu. Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzin başı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: "Efendim, kumandanım sizi istiyor" deyince "Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık" galiba diye endişe ve korkuya kapıldım. Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar'da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum... Bana: "Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim" deyince biraz rahatladım. "İsmin?" "Kemal Efendim." "Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?" "Efendim, 16. Telgraf Bölüğü'nün hesap memuru olarak tayin edildim." Yaverine: "İsmini ve kıtasını yaz" dedi, sonra bana dönerek: "Oğlum! Edirne'de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın." "Baş üstüne efendim" diyerek kumandanı selâmladım. Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı. Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal'in cuma namazı için Selimiye Camii'ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı, Kur'an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camii'ne gittim. Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân... Bu mâbed de Kur'an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşıya kendimi tanıttım. Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur'an okumaya başlayabileceğimi söyledi. Manen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur'an okudum. Sesime hâkim ve rahattım. Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum. Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal'e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana: "Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin." Ertesi hafta Eski Cami'ye gitmem emredildi. Orada da Kur'an ve ezan okudum. Bende derin izler bırakan bu hatırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur. Sonuç olarak; bugün vαtαnımızdα bir milli kudret vαrsα, o cereyan, felaketlerden ders αlαn ulusun kalp ve dimαğındαn doğmuştur.(Mustafa Kemal ATATÜRK) İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz.( Mevlana) Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır. Bu sözün ne kadar önemli olduğunu konular işlendikçe fark edeceğimizden eminim. Birlikte siz, biz demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı neşeli yarınlar dilerim. Hoş çakalın... KAZIM İLHAN SOSYOLOG VE AİLE DANIŞMANI