Kul kelimesi Arapçada, boyun eğmek, hizmetine girmek ve samimiyetle bağlanmak manasına gelen “abd” sözcüğünden gelmektedir. Kulluk ve itaat Allah’a yapılıyorsa abd, hür insan manasına; kula yapılıyorsa köle manasına gelir. Ubudiyet kavramı da abd sözcüğünden gelir ve kulluk manasında kullanılır. İslam’da kulluk sadece Allah’a yapılır, bu aynı zamanda tevhit inancının da bir gereğidir. Ümm’ül Kitap diye isimlendirilen Fatiha suresinde rabbimiz, “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîn” buyurmakla kulluk etme ve yardım dileme mercii olarak zatına işaret etmektedir.
    İnsan yaratılış itibariyle zayıf ve muhtaç bir varlıktır. Zayıflığı sebebiyle kendisinden daha güçlü bir varlığa ihtiyaç duyar ve kendisini güvende hissetmek ister. Bu ihtiyacını ise doğru bir inançla ve samimi bir iman ile yalnızca Rabbine inanarak ve ona kulluk ederek giderebilir Allah’ü teala, insana indirdiği kitap ve gönderdiği peygamberler ile yalnızca Allah’a inanması ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamasını, kulluğu yalnızca kendisine yapmasını emretmiş, bu şuurla yaşayan kimselerin kurtuluşa ereceğini haber vermiştir. Yüce rabbimiz Zariyat suresinin 56. Ayetinde, insanın yaratılış amacına işaret etmekte ve “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmaktadır. Bu ayetten hareketle, yaratılışımızın tek gayesi sadece ve sadece Allah’a kulluk etmektir diyebiliriz
 İnsan unutan bir varlık olması hasebiyle kul olduğunu unutup yapması gereken ibadetlerden gaflet edebilir. Unutan insana ise en güzel hatırlatıcı yine ibadetlerdir. İbadetler sayesinde insan kul olduğunu, rabbine karşı sorumlulukları olduğunu hatırlar ve bu hayatın fani olduğunu, bu dünyadan geçip gitmekte olan bir yolcu olduğunu, hayatının bir hesabı olduğunun bilincine erer. Bu kulluk bilinci onu daha iyi bir kul olmaya yönlendirir. 
     Kulluk bilincinin inşasında namaz önemli bir yer tutar. Namaz, Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin en sık bahsettiği ibadettir. Namazı dosdoğru kılmak ve bu ibadet ile bağdaşmayacak her türlü kötü davranışı terk etmek gerektiğini Ankebut suresi 45. ayette Rabbimiz şöyle emretmektedir“Kitaptan sana vahyedileni oku, namaza özenle kıl! Kuşkusuz namaz hayasızlıktan ve kötülükten meneder. Allah'ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” Bu ayete baktığımız zaman görürüz ki namaz, sadece Allah ile kul arasında kalan bir ibadet değil, insanın kemal yolculuğunda onu eğiten, onu iyileştirip güzelleştiren, kötülük etme potansiyelini düşürüp iyiliğe rağbet ettiren bir ibadettir. 
    Namazın tüm bu fonksiyonlarını icra edebilmesi için hakkıyla eda edilmesi, gaflet içerisinde kılınmaması, gösterişe malzeme yapılmaması gerektiğini söyler bize Kur’an. Bu husus da haram ve helale riayet etmeyi namaz ile bağdaşmayacak kötü davranışları terk etmeyi zorunlu kılar. Doğrudan insanın ahlakına sirayet eden bu olumlu etki insanı kâmil bir noktaya getirir ve muttaki kılar. Fert bazında gerçekleşen bu dönüşümün etkileri toplumsal düzleme evrildiğinde erdemli bir toplumun neşv-ü nevâ bulmasına vesile olur. İhlas ve samimiyet ile desteklenen ibadetler kulluk bilincinin zirvesi olan ihsan mertebesine taşır insanı. Rabbinin murakabesini hisseder, adımlarını bu bilinçle atar. Hz. Peygamber’in de ifade buyurduğu gibi, sanki Allah’ı gözleriyle görüyormuş gibi ona kulluk eder. Rabbinin kendisini gördüğünden emin olarak ona boyun eğer.
    Namaz, yakîn gelinceye kadar kulun sorumluluğu, rabbinin nimetlerine şükrünün bir gereği olarak adeta onun vazgeçilmezi, Hz. Peygamber’in ifadesiyle, “gözünün nuru”dur.
                                                                                                     Yasemin GENÇ       Vaiz