Son 2  3 yılı,  etten kemikten, ruhtan akıldan yaratılmış insanı, kendinden başka herşeye hizmetkar olarak  görmeye başladım. Elbette çalışmak, üretmek, gelişmek olacak, olacak da... Son zamanlarda en ufak ne dünyaya, ne insanlığa ne bize faydası olmayan işlere, duygulara da hizmet eder olduk. 
  Çok hızlı değişen gündem, hızlı kendini yenileyen teknoloji, moda, duygu bozuklukları...
Aman Alahhım.! Hepsini bilmem, takip etmen toplumda saygınlığını artıyor. Saygınlığı... Tuhaf! 
İnsanın hergün yeni bir bilgiyle kaplanması güzel de... İhtiyacımız olan bunlar mı? 
  Geçenlerde, bir gençle sohbetimizde anlamını bilmediğim bir kelimeyi sorma gafletinde bulundum. '' nasıl bilmessin'' diye bir atasözü mü var! Bir çok insanın diline yapışmış. Bilmiyorum, arkadaşım. Demek ki hiç ihtiyaç duyduğum bir bilgi  değil.  Yanlış anlaşılmasın. İnsan bilgiden ölmez de:) hatta belki bilmediğimiz bir çok şeyin hayatımıza mükemmel katkıları olacaktır da... 
Varsayımdan gitmek adedim değil! 
 Ne lazımsa o, beni hangi bilginin kendimden başka hiç bir canlının hayatına mutluluğuna, değer derecesine zarar vermeyecekse o! 
İnsan denen varlık, vicdanının dinine sarıldığında herşeyi en saf haliyle algılıyor zaten.  Bir şeyi, en ince ayrıntısına kadar öğrenmek imkansız olan şu dönemde, iç sesiyle hareket edebilme doğruluğa götürmüyor mu?! 
   Yaşadığımız kısacık zamana abur cubur, savsak, yersiz anlamsız kirli bilgileri öğrenme çabamız, herkesin içinde bu ne çok bilgili vavv dedirtmek için, farkedilmek içgüdümüz beynimi yoruyor. 
Cümleyi daha yalın anlatmalıyım.
.... 
Etrafımızda olan biteni, Yepyeni gelişmeleri, canilikleri, gereksiz gelişimleri bilmek yoruyor. 
Gerçek ihtiyacım olan sesleri duyamaz oluyorum. Sürekli beynin içinde bir uğultu...bu eminim sadece bana olmuyordur. Sadece ben değilimdir yorulan, herşeye dikkat kesilirken acı hisseden.

Gelelim, çok karmaşadan bıkanların başlattığı son zamanlarda yer yer gördüğüm  '' minimalizm '' akımına. 
Sadeleşmeye... 
 Eşya, insan, duygu... 
Hepsinden azar azar başlayıp sadeleşmek. 
KİRLİ ve beyin yoran bilgileri de buna dahil etmek lazım. 
Boşuna söylenmemiş tüm atasözleri '' herşeyin Azı karar, çoğu zarar''
Sevginin, kinin, eşyanın, insanın, yemeğin, bilginin, paranın ( gerçi paranın fazlasının zarar olduğunu düşünmek aptallık olarak görülüyor zamanımızda:) onu saf dışı bırakıyorum. Maddi konuda şükret yasasını sadece modern kölelere dayattıkları için, paranın Azı zararlı teorisine katılanlardanım:) 
 Hayatımızdan çıkardığımız her gereksiz eşya, insan ve duygu kendimizle olan barışımıza olanak sağlıyor. Yaratıldığımız toprağa dokunmanın elektiriğimizi alması gibi.
 Uzun uzun tane tane vurgularken, yazımın sonunda kendime de kızıyorum:) tek cümleyle de nasıl anlatabilme yeteneğini öğrenmedim diye! 
Karmakarışık, sadece '' an '' olarak geçip gittiğimiz bir ömür! 
Bunu durgunlaştırıp, anlamlştırmanın yolu yok mu!? 
Elbette vardır! 
Vazgeçmekten korkmadığımız, ihtiyaç duymadan da ilerleyebileceğimiz güce sahip olduğumuzda... Belki! 
Tolstoy 'un  kitabı' ' insan neyle yaşar' ' aklıma geliyor burda. 
 O' nun da sayfalrca anlattığı '' insan neyle yaşar"
İnsan Sevgiyle yaşar. 
 Curcunadan, kaostan uzak
Dingin, huzurlu, çok bilip az huzurlu olmaktansa, az ve öz bilip, aydınlık yüz, gülümseyen dudaklar, her bir nefesinde dağ çileklerinin kokusunu duyan zihin diliyorum. 
Sevgiyle yaşayın... Hoşçakalın.