Uzun süren sert kış mevsiminin ardından özlenen sıcak günler, nihayet kendini göstermeye başladı.

Bu yıl etkisini oldukça hissettiren soğuk günler ve yoğun kar yağışı kuraklığa çözüm adına sevindirdiyse de doğalgaz ile elektriğe yapılan fahiş zamlardan ötürü yurttaşın faturası hayli kabardı, bütçeler sarsıldı. Yurdun her yerine yağan bol kar boşalan barajları taşacak şekilde doldurdu, toprak suya doydu. Aslında çok gereksinim vardı böylesine yağmur ve kar yağışına.

Ve beklenen ilk bahar sonunda “merhaba” dedi.

Nisan ayının son günlerini yaşadığımız bu günlerde doğanın canlanması, yeşil bitki örtüsünün toprağın altından, ağacın dalından fışkırması hayat pahalılığından bunalan insanların içini ısıtırken, kasvetini üzerinden atmasına yetti. Öylesine doğayı özlemişti ki insanlar, sıcak günlerle birlikte parklara, bahçelere ve piknik alanlarına koştu.

Türkiye, konumu ve doğal yapısından ötürü çok farklı ve yaşanabilir bir ülke. Her bölgesi, kenti, ilçesi, beldesi, köyü, yaylaları, gölleri ve denizleriyle adeta bir cennet. Bizlere Tanrı’nın armağanı güzel coğrafyamız. Ne yazık ki bize sunulan bu armağanı, görkemli doğayı bırakın korumayı, her geçen gün tüketmeye, sonlandırmaya çalışıyoruz. Çok hoyrat davranıyoruz güzel ülkemizin dağlarına, göllerine, derelerine, bitki örtüsüne ve üretim yapılan tarlalarına bahçelerine.

Enerji santralleri uğruna asırlık zeytin ağaçları kesiliyor, gür ormanlar altın çıkarma uğruna siyanürle kıraçlaştırılıyor, liman dolgusu için dağlar delinerek kaya çıkarılıyor, üretken tarım ovalarının göbeğine elektrik üretme adına kömürlü ve sözüm ona biyokütle santralleri kuruluyor, derelerde HES’ler çoğalıyor, her yaz mevsimi bilinçli veya bilinçsizce çıkarılan yangınlarla ormanlar küle dönüyor, gırgırların vahşi avlanmasından ötürü denizlerimiz kuruyor ve sonucunda avlanan balık miktarı azalıyor.

Doğanın katledilmesi yöre halkının şiddetli, itirazları ve aleyhte yargı kararlarına karşın inatla gerçekleştiriliyor. Anımsayın ninelerin ve dedelerin yıllardır ekmek yediği, beslendiği toprağına, zeytin ağacına şiddetle sahip çıkmasını. O toprak ve ağaç onların can damarı. Ayakta kalmalarını sağlayan damara elbette kararlılıkla sahip çıkacak ve koruyacaklar.

Yeşil doğanın sanayi ve enerji üretimi adına ortadan kaldırılmak istenmesinin acı sonuçlardan biri de tarımda yaşanılan kıtlık ile sebze ve meyve fiyatlarının rekor düzeyde pahalı olan fiyatları.

Ülkenin sanayileşmesi ve enerji üretiminin artırılması doğanın tahribatı ile eş değer olmamalı. Onların yapılacağı yerler bereketli toprak, orman, ova ve dereler değildir. Öylesine elverişli yerler varken yeşili ortadan kaldıran, üreticiye darbe vuran, zehir saçan yatırımlar kabullenilemez.

Zira Tanrı’nın armağanı olan böylesine başka görkemli ormanlarımız, göllerimiz, denizlerimiz ve yaylalarımız yok. Doğayı sahiplenmek, yurttaşlık görevidir aynı zamanda...