Yerel seçime sayılı günler kaldı. 31 Mart’ın boyu kısaldıkça; seçim meydanlarının ateşi artıyor. Siyasi parti liderleri ile adaylar, miting ve çeşitli ziyaretlerle halkın tercihini kazanmaya çalışıyor.
31 Mart’ta sandık başına gidecek seçmen, 30 büyükşehir belediyesi, 51 il belediyesi, 922 ilçe belediyesi, 390 belde belediyesi başkanı ile belediye meclis üyeleri, belediye encümen üyeleri, il genel meclisi üyeleri, muhtar ve ihtiyar heyetini seçecek.
Seçime katılan parti  ve adayların çokluğundan ötürü oy pusulaları 1 metreyi bulacak, bazı illerde 2 metreye yaklaşacak. Öylesine karmaşık oy pusulası ile karşı karşıya kalacak seçmen. Kırsal kesimde oy pusulularının uzunluğu ve çok sayıda aday içinde yanlış tercih yapılması nedeniyle geçersiz oy sayısının hayli fazla olmasından kaygı duyuluyor.
Seçmen demokratik hakkını kullanarak mutlaka sandık başına gitmeli, beş yıl süre ile il, ilçe ve belde başkanları ile muhtarlarını oyları ile saptamalı. Zira demokrasinin en önemli özelliği, seçme ve seçilme hakkının kusursuz kullanılmasıdır.
Seçilecek başkanları zor ve önemli toplumsal görevler bekliyor. Seçim çalışmalarında vaatlerini sıralayan adaylar, halkın tercihini kazandığında sözlerini eksiksiz yerine getirmek zorunda. Seçmen vaatlerine inanarak oy verecek, beş yıl büyükşehir, il, ilçe ve belde yönetimini emanet edecek. Unutulmasın ki seçmenin oyu beş yıl süre ile emanettir. Gelecek seçimde o emanetini almasını gayet iyi bilir.
Türkiye’nin öncelikli gündemi kuşkusuz deprem ve depreme karşı dirençli kentler oluşturmak ile halkın sürekli yoksullaşmasına neden olan yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının durdurulması. İki temel sorunun çözümü, ülkeyi yöneten siyasi iradenin öncelikli görevi olsa bile yerel yönetimlerin de birinci işlevidir.
Seçilecek belediye başkanları koltuklarına oturduğunda depreme karşı alınacak önlemler gündemlerinin ilk maddesi olmalı. İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi, Ege, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu, Akdeniz ve İç Anadolu Bölgesi’nde her an felaket boyutunda depremlerin her an olabileceği bilim insanları tarafından sürekli vurgulanıyor. Ülkenin canını yakan depremlerden ders alınarak dirençli kentler oluşturmak, merkezi yönetim kadar yerel yönetimlerin olmazsa olmazıdır. 
Rant uğruna 20-30 katlı binalara artık imar izni verilmemeli. Çevre kirliliği kadar göz kirliliği de yaratan ucube binalar, doğanın dengesini bozarak küresel ısınmaya yol açıyor. Yeşili korumak, kenti betona boğmamak, halkın soluklanacağı alan ve parklar oluşturmak, çevre temizliğini aksatmamak belediye başkanlarının ajandasından eksik olmayacak başlıklardır.
Belediyelerin bir diğer görevi de toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya öncülük etmeleridir. Can yakan hayat pahalılığı milyonlarca dar ve sabit gelirliyi  kalbinden vuruyor. 10 bin TL aylıkla geçinmeye çalışan milyonlarca emekli, dul ve yetim yaşayabilmek için mucize gösteriyor. 
Belediyelerin gösterişsiz garibanlara maddi yardımda bulunması, insanlık ve toplumsal görevidir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yoksul kitleye çeşitli kalemler adı altında maddi ödemede bulunması örnek uygulama. Sosyal belediyecilik kuşkusuz yurdun diğer bölgelerinde de mevcut. Asıl olan halkın mutluluğu, yüzlerinin gülmesi, rahat yaşam sürmesi değil mi? Yönettiğiniz halk  hoşnutsuz ve yüzü asıksa yaptığınız devasa işler çok görünür olmaz. O nedenle önce insan.
Kentin tarihine, kimliğine, kültürüne sahip çıkmak ve yaşatmak, sanat ve sanatçıya destek olmak, halka kolay ulaşım olanağı tanımak, belirli gelirin altındaki gruba ücretsiz ulaşım hakkı  edindirmek, su ücretini belirli düzeyde tutmak, yoksullara bedava su vermek, nitelikli sağlık hizmeti sunmak, bölge kaynaklarını halk için kullanmak belediyelerin ıskalanamaz ve ötelenemez işlevidir. Kısaca belediye başkanları ranta değil insana hizmet etmek zorunda.
Aslında yerel yönetimlerin öyle çok yapacak işleri var ki. Halkı yakından ilgilendirenleri ve ivedilikle yapılması gerekenleri öncelikli yazdım...