Şehir, kadınla güçlenir

Abone Ol

Sabahın henüz aydınlanmadığı bir saatte, elinde çocuğunun beslenme çantasıyla evden çıkıp önce okul, sonra iş yolunda bir kadın düşünün… Bir elinde çantaları, diğerinde uykulu bir çocuk. Kaldırım kırık, belki de hiç yok. Sokak lambası yanmıyor. Karşıdan hızla gelen bir araç var. O kadın o an şehri “plan” olarak değil, “hayat” olarak deneyimliyor.

İşte şehir dediğimiz şey; günlük hayat akışımızda tam olarak budur. O kaldırımda yürüyen kadının güveni, o sokakta büyüyen çocuğun geleceğidir. 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü… Sadece bir tarih değil, şehirlerin kim için var olduğunu yeniden düşünme günüdür.

Bir yazar, yıllar önce, bugün hâlâ yolumuzu aydınlatan bir cümle kurmuştu. Virginia Woolf der ki: “Bir kadının kendine ait bir hayatı olabilmesi için, önce kendine ait bir mekâna ihtiyacı vardır.” İşte şehir tam da bu “mekân” dır. Kadının hayata tutunduğu, güçlendiği, görünür olduğu, var olduğu yerdir.
Biz şehir plancıları, mühendisler, mimarlar ve karar vericiler için şehir; yalnızca parsel, yapılaşma hakkı, yeni dönüşüm alanları ve yoğunluk değildir, olmamalıdır.
Şehir; sabah çocuğunu okula yetiştiren annenin kaldırımdaki çatlağı hissedişidir.
Gece eve yalnız dönen kadının sokaktaki ışıkla ve sesle kurduğu güvendir.
Parkta bank arayan yaşlı bir kadının dinlenme ihtiyacıdır, bazen bir yaya geçidine varabilme çabasıdır. Şehir, kadının ve her birimizin gündelik hayatıdır. Ve bugün şunu daha açık söyleyebilirim ki kadın dostu olmayan, kadınların kendini güvenli hissedemediği bir şehir ne yazık ki sürdürülebilir bir şehir değildir. Şehirde yapılan her türlü müdahale, uygulamada eğer merkezinde kadın yoksa, o dönüşüm eksik kalır. Çünkü kadın şehirde sadece yaşayan değil; aynı zamanda taşıyan, iyileştiren ve dönüştüren bir aktördür.

Dünyada bunun en güçlü simgelerinden biri, modern şehircilik tarihine adını yazdıran Jane Jacobs’tır. Bir anneydi. Bir mahalle sakiniydi. Bir kadındı. Ama şehirleri otoyollardan, beton bloklardan ve insanı yok sayan projelerden kurtaran ses oldu. “Şehirler arabalar için değil, insanlar içindir” dedi. Bugün tüm dünyada insan odaklı planlamanın temelinde bu bakış var.
Ve bugün hâlâ aynı soruyu sormak zorundayız: Şehirler kimin için? Kadın için şehir; güvendir, erişilebilirliktir, aydınlatılmış bir sokaktır. sosyal hayata katılabilmektir.
Bugünün anlam ve önemi sadece geçmişte kazanılmış bir seçme ve seçilme hakkının kutlanması değil; aynı zamanda şehirler üzerinde söz söyleme hakkımızın da hatırlatılmasıdır. Artık kadınlar şehirde sadece “kullanıcı” değil, tasarlayan, yön veren ve karar alan olmak zorundadır. Kadın varsa şehir vardır. Bir şehirde kadının dokunuşu, sesi, izi yoksa; orada sadece yaşamaya çalışırız. Ruhsuz mekânlarda, içindeki potansiyeli fark edemeyen, kendini sadece bir silüetten ibaret sanan kadınlara dönüşürüz. Ve bu ruhsuzluk sessizce ama hızla tüm şehre yayılır…
Ve bugün, bize yol gösteren Ulu Önderimizden bir hediye olan 5 Aralık’ta, onun sözleriyle kapanış yapmak istiyorum: Mustafa Kemal Atatürk der ki: “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiği şeyleri elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya güçsüzlük içinde kalır.”
Duygu BİRCAN ALAÇAMLI
Harita Yüksek Mühendisi
Kentsel Dönüşüm ve Gayrimenkul Değerleme Uzmanı
Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Samsun İl Temsilcisi