Türkiye'nin uzun süredir merakla beklediği asgari ücret açıklandı. 1 Aralık'ta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinesinde başlayan görüşmeler, nihayet tamamlandı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kameraların karşısına geçerek yeni asgari ücreti duyurdu. Yeni rakam öyle olmalıydı ki hem işveren hem de çalışan kanadını memnun etmeliydi. Ve öyle de oldu...

4 bin 250 liralık asgari ücret, Türkiye'nin ekonomik şartlarında çok yüksek bir rakam olmasa da kabul edilebilir bir artış oranı... Ki yüzde 50'lik bir artış söz konusu... Bunun yansıması nasıl olacak hep birlikte göreceğiz... Sokağa indiğimizde vatandaşlar yeni rakamdan memnun gibi görünüyor... İşveren tarafı ise, gelir vergisi ve damga vergisinin iptal edilmesi nedeniyle yeni asgari ücrete sıcak bakıyor. Evet asgari ücrete bin 425 lira artışla yüzde 50 seviyesinde bir artış yapıldı. Belki de bugüne kadar yapılan en yüksek artışlardan birisi... Ancak Türkiye'de vatandaşın şu anki durumu malum. Marketlerde etiket fiyatları sürekli değişiyor... Yukarı doğru çıkıyor...

Dolar ve avro, rekor üstüne rekor kırıyor... Böyle bir ortamda yapılan asgari ücret zammı iyi gibi görünse de, TL'nin değer kaybı yaşaması, alt gelir sahibi vatandaşlar ve asgari ücretle çalışanlar açısından tedirgin edici... Çünkü yukarıda da bahsettiğim gibi bugün aldığını yarın aynı fiyata alamıyorsun... Dolayısıyla asgari ücrette iyileştirme yapan hükümetin, piyasalarda yaşanan fiyat ve döviz artışlarını da kontrol altına alması gerekiyor. Keza böyle giderse yaşanan zamlar nedeniyle yapılan asgari ücret zammının da pek kıymeti kalmayacak. Özellikle fiyat artışı ve enflasyona karşı önlem alınmadığı takdirde, yapılan zamdan dolayı yüzlerin gülmesi uzun soluklu olmayacaktır.

Yani sözün özü, paranın sürekli değer kaybettiği, market görevlilerinin etiket değiştirmeye yetişemediği bir dönemde, asgari ücret zammı vatandaşı rahatlatmak için tek başına yeterli değildir. Diğer ekonomik sorunlara da acil çözüm bulunmalıdır. Bu konuyu buraya bırakıp, bir başka önemli konuya dikkat çekmek istiyorum... Malum vatandaş olarak her şeyin iyi olmasını istiyoruz. Haklıyız da... Peki sormak istiyorum, vatandaş olarak bize düşen görevler yok mu?

Neden böyle bir şey soruyorum? Döviz yükseliyor... Şu an rekor üstüne rekor kırıyor... Ancak bir bakıyorum döviz bürolarının önü ana baba günü... Duyan koşuyor... Dövizin yükselmesini fırsat olarak görüp habire dolar ve avro alanlar... Acaba onlar da dövizin yükselmesine çanak tutmuyor mu pay sahibi değil mi? İşte bu noktada biraz da vatandaş olarak kendimize bakmalıyız... Dövizin düşmesini, TL'nin değer kaybetmemesini ve aldığımız maaşın markete gidene kadar cebimizde erimemesini istiyorsak, döviz bürolarına koşmayacağız ve dolar ile avronun yükselmesine katkı sağlamayacağız... İki kere iki dört... Kalın sağlıcakla...