Türkiye’yi yasa boğan Marmara depreminin üzerinden 23 yıl geçti. 17 Ağustos 1999’daki 45 saniyelik sarsıntı, Marmara Bölgesi’nin altını üstüne getirdi. Ülkenin uğradığı en büyük felakette gayriresmi rakamlara göre 40 bine yakın yurttaş yaşamını yitirdi...
Anadolu Ajansı muhabiri olarak görevli gittiğim depremin merkez üssü Gölcük’te eşini, dostunu, çocuğunu, ailesini yitiren enkaz altındaki yakınlarının canlı çıkarılmasını umutla bekleyenlerin çaresizliğine, acısına çok yakından tanık olmuş, onlarla birlikte aynı duyguları yaşamıştım.
Hala gözlerimin önünden gitmiyor o hüzün dolu görüntüler, kurtarma ekiplerinin enkaz altında kalanlara canlı ulaşabilmek için gözyaşlarını akıtan “sesimi duyan var mı?” seslenişleri.
Düşünebiliyor musunuz, bir anda ailesi yok olmuş yapayalnız kalmış insanların umarsızlığını, göğü delen feryadını, yardım talep eden çığlıklarını. İşte bu denli acımasızdır doğal felaketler. Bir anda yıkıp geçer, en sevdiğinizi, canınızı alır elinizden.
Allah, böyle acıyı bu ülkeye bir daha yaşatmasın...
Türkiye deprem ülkesi. Nüfusun çoğunluğunu barındıran büyük kentler ve sanayi tesisinin yüzde 75’i deprem tehlikesi altında. Yapı denetimi sistemi eksik ve ihtiyacı karşılayacak düzeyde değil. Türkiye’yi adeta şantiye alanına dönüştüren inşaatlar, gereği gibi denetlenemiyor.
Can güvenliği bir şekilde müteahhitlerin insafına bırakılıyor. Dere yatakları imara açılıyor, imar çalışmalarında deprem tehlikesi gözetilmiyor. Beklenen büyük tehlikeye karşın, insanlar yeterince bilinçlendirilmiyor, gerekli önlemler alınmıyor.
Ne zaman, nerede ortaya çıkacağı belli olmayan acımasız doğal felaket Marmara’da, Van’da, Erzincan’da, İzmir’de ve diğer bölgelerde on binlerce insanı hayattan kopardı, ocakları söndürdü. Türkiye, depreme en çok can veren ülkelerin başında geliyor. Bu acı gerçek ortada iken geçmişten hiç ders alınmıyor, bir süre sonra unutulup gidiyor. Ülke ve insanlar, ne yazık ki depreme hazırlıklı değil.
Oysa büyük Marmara depreminin eli kulağında. Uzmanlar uyarıyor kimin umurunda. İstanbul başta olmak üzere deprem bölgesindeki yerleşim birimlerinde kentsel dönüşüm tümüyle gerçekleştirilemedi. İnsanlar yine dayanıksız, korunaksız binalarda her an ölümle burun buruna yaşıyor. İstanbul ve Marmara’daki diğer kentler sanki ölümü beklercesine depremi bekliyor. Bilim insanları sürekli uyarıyor. 7 ve üzerinde büyüklükteki depremin İstanbul’u ne hale getireceğini kestiremiyoruz.
23 yıl önceki Marmara depreminin ardından toplanma bölgesi olarak ilan edilen boş alanlar, bugün çok katlı binalarla kuşatılmış durumda. Sadece İstanbul değil, risk altındaki diğer illerde de olası depremde toplanma yeri olarak saptanan araziler de aynı durumda.
Depremlere karşı hala hazırlıksız Türkiye. Yaşanan acılardan hiç ders alınmıyor...