Sevgili Cumhuriyet,
Sana bu satırları, bir asır önce özgürlüğün ilk adımının atıldığı şehirden, Samsun’dan yazıyorum.
Denizin dalgası, tuzu hâlâ aynı özünde… Rüzgâr aynı kararlılığı, inatçılığı taşıyor gibi. Ama bazı farklılıklar var derinlere inmemiz gerekirse… Şehirler değişti, büyüdü ve bununla birlikte gelişti, aynı zamanda karmaşıklaştı. Şimdi tam da bu aşamada senin mirasına yeniden dönüp bakma zamanı. Sahi nasıl başlamıştı Anadolu’da “Cumhuriyet Ateşi”?
Sen doğduğunda bu şehir, bir ulusun yeniden doğuşuna, yoktan varoluşuna, millet olarak kenetlenmeye, yeniden inşa edilişine tanıklık etti. Bir vapurun güvertesinde yalnızca bir yolculuk değil, bir geleceğin inancı taşınıyordu. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, o inançla bu şehirden yola çıkarken bize yalnızca bağımsızlığı değil, düşünen, üreten, sorgulayan bir toplum olma bilincini emanet etti. O yıllarda şehirlerimiz, yapı kalitesi ve stoğu, planlama pek tabii ki mükemmel değildi, ama bir hayal vardı: daha adil, daha çağdaş, daha insan merkezli bir yaşam kurmak.
Bugün o inancı, o kararlılığı yeniden hatırlamanın ve çağın koşullarına göre yeniden tanımlamanın zamanı. Çünkü hep dediğim gibi; şehirler yalnızca binalardan ibaret değildir. Gerçek bir “Cumhuriyet şehri”, herkesin nefes alabildiği, güvenle yaşadığı, kimsenin dışlanmadığı, herkesin kendini değerli hissettiği bir yerdir. Ne yazık ki bugün ülkemizin her şehrimizde olduğu gibi, Samsun’un bazı bölgelerinde suç oranları yükseliyor, sosyal doku zayıflıyor. Yoksulluğun, işsizliğin ve umutsuzluğun sokaklardan siluetine kadar uzandığı bir tablo, Cumhuriyet’in eşitlik anlayışına yakışmıyor.
Cumhuriyet, yalnızca güçlü olanı değil, geride kalanı da elinden tutmayı öğretir bize. Bu nedenle şehriler yeniden inşa edilirken en çok vicdanımızın sesi duyulmalıdır. Kapsayıcı bir kent vizyonu; gelir farkı, cinsiyet, yaş ya da mahalle fark etmeksizin herkese umut sunmalıdır. Bir mahallede güvenli parklar, diğerinde kadın ve çocuk merkezleri, her köşede insanı onaran mekânlar olmalıdır. Bunlar sadece projeler değil, toplumsal onarımın mimarîleridir. Bugün Samsun’un ihtiyacı, yalnızca yeni binalar değil; iyileşen sosyal ilişkiler, adil yaşam alanları ve herkesin kendini değerli hissettiği, umudun ve bir olmanın motivasyonu ile oluşan bir kent kültürüdür. Çünkü Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil, birbirimizi görebilme cesaretidir.
Ben, Cumhuriyet’in bir kadını ve mühendisi olarak her projede bir şeyin altını çizmek istiyorum: Şehirleri yeniden inşa ederken aslında toplumun kalbini de onarmamız gerekiyor. Seni yaşatmanın yolu; insanı yükseltmektir. Biliyorum ki, kadınları hayatın her alanına taşıdığımız gün, çocuklarımıza özgür düşünebilme gücü verdiğimiz gün, işte o zaman seni gerçekten anlamış olacağız.
Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’i, o ilk adımı, Samsun’un denizine bakan her çocuk hala yürekten hissediyor. Bizim görevimiz, o adımı geleceğe taşımak. Daha dayanıklı, daha adil, daha kapsayıcı şehirler kurmak…
Tıpkı senin ve Atatürk’ün bize öğrettiği gibi; bilimle, emekle, vicdanla.
Saygı ve sevgiyle,
İyi ki Cumhuriyet!
İlelebet Cumhuriyet!
Duygu Bircan Alaçamlı- Alaçamlı & Partners Kurucu Ortak
Yüksek Mühendis – Gayrimenkul Değerleme ve Kentsel Dönüşüm Uzmanı
Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Samsun İl Temsilcisi