Anne babaya iyi davranma konusunda dini kaynaklarda ısrarla ve tekrarla vurgu yapılması dikkat çekicidir. Evladın da anne baba hakkı üzerinde hakkı olmasına rağmen ayet ve hadislerde çocuklara iyi davranılması konusunda böyle bir vurguya rastlanmamaktadır. Birçok yönü  olan konuyu özellikle bu cihetiyle ele almaya çalışacağız.  
Ayet ve hadislerde çocuklara merhamet, adalet, onların terbiyesi gibi birçok konuya değinilmiş, fakat anne baba hakkı, onlara iyi davranılması, merhamet gösterilmesi, tevazu kanatlarının onların üzerine indirilmesi, öf bile denilmemesi gibi emir ve yasaklar ısrar ve tekrarla zikredilmiştir. Bu hususun en güzel delili İsra Sûresi’nin 23. ayetidir. Mealen şöyle buyurulur: “Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘Öf’ bile deme, onları azarlama, onlara kerim söz söyle.” Kötü davranmak zaten yasaklanmış, iyi davranmayla ilgili detaylı örneklerle emir desteklenmiştir. Kerim söz, güzel ve tatlı bir dil kullanılmasıyla birlikte en nahif ifadelerle hitap edilmesini de ihtiva eder.
Hadislere baktığımızda da durum aynıdır. Bir hadiste Allah’ın en sevdiği ameller sayılırken ilk olarak vaktinde kılınan namaz, sonra ana babaya iyilik etmek, daha sonra cihat zikredilmektedir.(1) 
Bu hususta Rabbimizin ve  Rasulünün ısrarının hikmeti, insanın duygu dünyasını tanımalarında gizlidir. Anne karnındaki bebeğin arkası yani sırtı annesine, annenin yönü ise bebeğine dönüktür. Bu duygusal anlamda da böyledir. İnsan, evladı için türlü fedakarlıklar yapar, zorluklara katlanır, sağlığı ve eğitim hayatı için kurulu düzenini hiç şikayet etmeden değiştirir, gerekirse canını bile verir. Anne babasını da sevmekle birlikte onlar için yapması gerekenleri bir vazife olarak, bir vefa borcu, bir sevap kapısı olarak görür. Çocuğu için koştururken, yorulurken hissettiği coşku anne babaya bakmak söz konusu olduğunda genellikle yoktur. Hele bir de yaşlanıp bakıma muhtaç hale geldiklerinde, fiziksel ve duygusal olarak çocuklaştıkları zaman insanın kendisi çocukken nasıl bakıldıysa o şekilde bakması, sabırlı ve şefkatli davranması bazen zorlaşabilir. Çünkü bu süreç genellikle kişinin hayat yorgunluğunu en çok hissettiği, belki kendisinin de yaşlanmaya başladığı yıllara tekabül etmekte,  bu da tahammül ve hoşgörüde zorlanmasına neden olabilmektedir.  Aynı zamanda usul ve füruu arasında adaletli bir denge kuramayan birey, bütün enerjisini, vaktini ve ilgisini  çocuklarına harcamış da olabilir. İnsanın bakıma muhtaç çocuğuna kendisinin bakamayacağı durumlarda eve bakıcı alması, işten döndüğünde çocuğuyla ilgilenmesi,  aynı şartlarda ana babasını huzurevine gönderebilmesi toplumun çoğunda olmasa bile rastlanan bir gerçektir. 
Bütün bunlar şu gerçeğe işaret eder:  İnsanın evladına düşkünlüğü daha tabii olduğundan bu hususta detaylı ve ısrarlı emirlere gerek duyulmamış, anne babaya iyilik yapma, anne baba hakkı konuları ise nefse ağır gelebildiğinden imtihanların kaybedilmemesi için Yüce Allah yapmamız ve sakınmamız gereken hususları sıkça ve detaylandırarak hatırlatmıştır. Rahman olan Rabbimiz, hem hayatının en rezil (erzel-i ömr) dönemini yaşayan anne babaya, hem de hayatının en önemli imtihanlarından biriyle cenneti veya cehennemi hak edecek evlada merhamet etmiş, ayet ve hadislerle doğru istikameti göstermiştir. 
1)    Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1, Müslim, Îmân 137-139

  ŞULENUR KILIÇBAY
Din Hizmetleri Uzmanı