Dün omuz omuza
"dava"
savunmalar,
rakip
düşüncelere
karşı
"tek vücut"
olmalar,
çok daha ileri
gidip,
liderleri
için
"Canımı bile veririm"
demelere,
ne oldu birdenbire?..
Bu değişimin
nedeni,
giderek derinleşen
fikir
ayrılıklarının
dayanılmaz
hale gelmesi miydi?..
Ancak, bunun için de
bir süreç gerekirdi...
Böyle saatler içinde,
siyasi beklentilerin
arifesinde
gerçekleşen bu ayrılıkların
nedenine
"fikir"
demek mümkün müydü?..
Mesela, Türk siyasi literatüründe,
bir ay içerisinde üç defa parti değiştirmesiyle yerini alan 20. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili Kubilay Uygun'u
hatırlayalım. Rahmetli Uygun,
milletvekilliği öncesinde CHP'liydi. ANAP'ın kurulmasıyla
CHP'den ayrıldı, DSP milletvekili iken
DYP'ye geçti, daha sonra da MHP'li oldu...
Bir ay içinde
olacak iş miydi?..
Siyasi yelpazenin
sağ tarafından
yine bir sağ partiye geçişi anlarım ama
soldan sağa değişimin
fikirle alakası olduğunu
anlamak ve anlatmak zor...
Hele de 
ilerleyen yani "Kemale ermiş"
yaşlarda...
Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci,
geçenlerde
Kanal S'de
Samsun Gazetesi
Yazı İşleri Müdürü Merve İlhan'ın sunduğu
"Haberin İçinden"
programında,
Türkiye'nin asıl sorununun
"Siyaset kurumu" olduğunu
söylemişti...
Bana göre de doğru bir
tespitti...
Çünkü, demokrasinin olmazsa olmazı
partiler; yeni dünya düzeninde
"Fikir" değil,
daha çok "Lider"
merkezliydi...
Atatürk'ün 
çizdiği
hedeflerle
asırlık fikrin
partisi 
CHP bile, Kılıçdaroğlu'nun
genel başkanlık koltuğuna
oturmasıyla
birlikte,
bu düzenin
bir parçası olmuştu...
"Yeni CHP" de;
partinin
fikriyatıyla
ters düşen
kişiler,
milletvekili yapılmıştı...
Hatta, aralarında
Atatürk'e hakaret edenler dahi
vardı...
Soralım şimdi:
MHP'de "Sosyalist" birinin
milletvekili yapılması 
mümkün müydü?..
Uzattım biliyorum...
CHP'de, İstanbul İl Başkanlığı,
milletvekilliği
ve genel sekreterlik görevinde bulunan Gürsel Tekin'in,
belediye başkan adayı gösterilmediği için
partisinden istifa ettiğini
öğrendiğimde;
hiç şaşırmadım, diyebilirim...
Çünkü, "Liderler ölür, fikirler yaşar"
gerçeği, Türkiye'de maalesef "Fikirler ölür, liderler yaşar"a
dönüşmüştü...
Mesele sadece "fikir" olsaydı,
saatler içinde
parti değiştirilmesi ve bu
durumun da
toplumda
kanıksanması mümkün müydü?..
Hal böyle olunca;
toplumdaki bu çürümüşlüğe
neden olanlar,
bu gidişattan
yakınabilir miydi?..
Bu yozlaşmanın,
bizi biz yapan
bütün değerlere 
bir virüs gibi
bulaştığının
farkına varıp,
çare bulamazsak;
ülkeye "yazık" olacak!..
Ben de Deveci gibi düşünüyorum:
"Sorun, siyaset kurumunda"...