Huzur ve bereketin müjdecisi, sonsuz ikramların habercisi Ramazan-ı şerifin manevi iklimine giriyoruz. Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, ilk teravih namazlarımızı kılacağız ardından sahurlarımızla ilk oruçlarımıza niyet edeceğiz inşallah.
Bizleri bu müstesna zaman dilimine ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senâ, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun. 
“Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bu ay hepimize bereketli olsun inşaallah. 
Resûlullah (sav) bu ayın kıymetini bize şu şekilde müjdelemiştir: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 28)
 Yakın zamanda yaşadığımız deprem ve sel felaketleri ile milletçe zor zamanlardan geçiyoruz. Tek yürek olup yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Acılarımızı hafifletmeye, dualarımızla umutlarımızı diri tutmaya devam ediyoruz. Allah’a gönülden bağlı müminler olarak inancımız odur ki bu kara bulutlar, ilahi rahmet rüzgârlarıyla dağılacaktır. Hayır ve bereket kapıları dua, kardeşlik ve dayanışma ile çözülecek Ramazan ayının bereketi ile gönüllerimiz eskisi gibi huzur ve sekînete kavuşacaktır.
Şüphesiz ki Ramazan’da mânevî bir iklimin oluşmasını sağlayan şey, bu ayda yapılan iyiliklerin ve ibadetlerin yoğunluğudur. Ramazan, müminin sadece bedenen tuttuğu oruç kıldığı namazla değil malı ile de kulluğunun gereğini yerine getirdiği aydır. Abdullah b. Abbâs, Hz. Peygamber (sav)”i insanların en cömerdi olarak nitelerken, onun cömertliğin zirvesinde olduğu zamanın ise Ramazan ayı olduğunu belirtmektedir. Ramazan’ın mânevî atmosferini oluşturan oruç, namaz ve sadaka, bir hadiste “hayır kapıları” olarak ifade edilmiştir. 
Hz. Peygamber (sav) bir yolculuk esnasında Muaz b. Cebel’e, “Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve (hayır kapılarından) biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır.” buyurmuş ve ardından, “Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.” (Secde 32/16-17) âyetlerini okumuştur. 
Ramazan, birlik, beraberlik, paylaşma ve dayanışma ayıdır. Omuz omuza kılacağımız namazlarla ruhlarımız arınmaya, dillerimizden dökülen tekbirler ve salavatlarla gönüllerimiz huzura kavuşur. Zekât ve fitrelerimizle, infak ve sadakalarımızla kardeşlik köprüleri kurulur. İşte tamda şimdi, vakit birlik ve dayanışma vaktidir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim, bir kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir.”  (Müslim, Birr, 58.)
Böylesi zor zamanlarda millet olmanın gereği, kardeşlik ve dayanışma ruhumuzu canlı tutmaktır. Duyarlı ve samimi olmak, birbirimizin derdiyle dertlenmektir. Darda kalan kardeşlerimizin işini kolaylaştırmaktır. Gün, dayanışma, yardımlaşma ve kenetlenme günüdür. Gün, birliğimizi, beraberliğimizi ve muhabbetimizi canlı tutma günüdür. Sevinç ve mutluluğumuz gibi hüzün ve kederimizi de paylaşma günüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) biz müminleri şöyle tarif etmektedir: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir beden gibidir.” (Müslim, Birr, 66.)İSTAKLAL marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Ramazan duasında dediği gibi;
Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;
Yâ Rab, şu asırlarca süren tefrikadan,
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.
Mademki verdin bize bir rûh-i nevîn...
Yâ Rab, daha bir nefha-i te’yîd insin!
Deprem ve selde ahirete irtihal eden kardeşlerimize Cenâb-ı Hak’tan bir kez daha rahmet, yaralı olanlara acil şifalar diliyorum. Yüce Rabbimiz, aziz milletimize ve bütün insanlığa bir daha böyle acılar göstermesin. Ramazan ayının rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun. Allaha emanet olun.
SEYFULLAH ÇAKIR
SAMSUN İL MÜFTÜSÜ