Dünyaca ünlü
birtakım
sanatçı,
siyasetçi ve iş adamının
aralarında
bulunduğu
ruh hastalarının
yaptığı
"iğrençlik" 
karşısında
kanı donmayan biri
varsa,
onun da insanlığından
şüphe ederim...
Sosyal medyada,
Amerika'da
küçük yaştaki çocuklara
cinsel taciz ve işkence yapılan
"fuhuş adası"
ile ilgili paylaşımlarda,
doğruluğuna inanamadığım
görüntüde;
küçük bir çocuğun
Türkçe olarak
"Özür dilerim Arthur"
diye ağladığını görünce,
içim parçalandı...
Lanetlemek yetmedi,
bildiğim
ne kadar
küfür varsa ettim...
Ayrıca,
bu görüntüler doğru değilse
kurgulanıp
paylaşanlara da
salladım...
Böyle vicdansızlık
olmaz!..
Bu arada, başka bir iddia da canımı sıktı... 
Sosyal medya hesaplarında;
Türkiye'de
1999 Ağustos
ve 2023
Şubat aylarında
meydana gelen depremlerde
kaybolan
çocukların, Amerikalılar tarafından bu adaya
kaçırıldığına dair 
paylaşımlar vardı...
O yıllarda,
organ mafyası
iddiası gündemdeydi...
Hatta, soruşturma bile açılmıştı...
Bu iddiaların
gerçek olup olmadığını
bilemem ama
bu haletiruhiye
içinde
aklıma birdenbire
Samsun'da 23 yıl önce
kaybolan
5 yaşındaki
kız çocuğu
Sinem Özdemir geldi...
9 Haziran 2000 tarihinde İlkadım ilçesi Zeytinlik Mahallesi
Kalfa Sokak'taki evinin önünde oynarken
kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından kaçırılan
Sinem Özdemir;
güvenlik güçlerinin
tüm imkan ve kabiliyetini
orta koymasına
rağmen bulunamamıştı...
Hatta, Sinem için  uzman
polis ve deneyimli
Cumhuriyet Savcılarından oluşan
 "özel bir ekip" de kurulmuştu...
Cumhuriyet Savcısı Vedat Soğukpınar,
olayı çözmek için
gecesini gündüzüne katmıştı...
Bu arada, Özdemir olayı soruşturulurken;
işin içinden başka bir cinayet çıktı...
Sosyal medya paylaşımlarının etkisiyle
"Acaba" diye düşündüm...
Adeta "Paranoya"
gibi...
Çünkü,
polis,
bir küçük saç teli
ya da
milimetrik 
bir malzemeden;
kusursuz gibi
görünen
olayları,
"sır" olmaktan çıkarmıştı...
Sinem de kuş olup uçmamıştı ya!..
Samsun'da 5 yaşındayken kaçırılan
Sinem,
şimdi 29 yaşında olacaktı...
Bu mevzuyu,
Sinem Özdemir'in
acısıyla
yılları geçen
aileyi
üzmek amacıyla değil;
bir "Gazetecilik şüphesi" 
içinde
açtım...
"Belki" dedim...
Allah'tan umudun
kesilmeyeceğini
biliyorum...
Allah düşmanımı bile
çoluk çocuğuyla imtihan etmesin!..
Acıların en büyüğüdür evlat acısı...
Ancak, yürekleri
dağlayan
bu acıların
yaşanmaması 
için yapılması gereken
şeyler var...
O da siyasi görüşü
ne olursa olsun,
milletvekillerinin
bu tür insanlık dışı suçlara karşı
"idam cezası"
yeniden gündeme getirmesidir...
"Allah korusun" ama
böyle bir
şerefsizliğe maruz kalanların
bu ruh hali içinde
neler yapabileceğini
kestirmek çok zor!..
İdamın
bile hafif kalacağı
ceza uygulamalarını dahi
akıllarından geçireceklerini
biliyorum...
Allah, böylesi insanlık müsveddelerini
kahretsin!..