Mersin’de geçmişi 9 bin yıla dayanan Yumuktepe Höyüğü’ndeki kazılarda tarih gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Kazı Başkanı Prof. Dr. Isabella Caneva, bu yılki kazılarda ilk kez siyah, üzeri beyaz boyayla süslenmiş özel bir seramik kap ile 7 bin yıllık bir küp mezarda çocuk iskeleti ve bin 500 yıllık iki mezarda iki iskelet bulduklarını söyledi.

Milattan önce 7 binli yıllarda Neolitik Çağ’da yerleşim yeri olan Mersin’in merkez Toroslar ilçesindeki Yumuktepe Höyüğü’nde kazı ekibi yoğun çalışmalarını sürdürüyor. Bu yılki kazılarda da sürpriz buluntularla karşılaşan ekip, höyükte 5 ayrı noktada kazı yapıyor. Neolitik Çağ’dan itibaren 9 bin yıldır kesintisiz yerleşim yeri olarak kullanılma özelliğiyle dünya tarihinde önemli bir yere sahip olan höyükte, 12’si İtalyan olmak üzere 30 kişilik ekiple yürütülen çalışmalar, iki hafta daha devam edecek.

Kazı Başkanı İtalya Lecce Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Isabella Caneva, yaklaşık iki aydır devam eden bu yılki kazılarda şu ana kadar yaptıkları çalışmaları İHA muhabirine anlattı. Prof. Caneva, M.Ö. 7000’li yıllardan 14’üncü yüzyıla kadar geçen dönemde kesintisiz yerleşim yeri olma özelliğiyle her tabakada ayrı kalıntıların bulunduğu Yumuktepe’de bu yıl çok aşağı tabakalara indiklerini söyledi. M.Ö. 3000-2800 yılları arasını kapsayan İlk Tunç Çağı’na ait tabakada yan yana evler çıktığını belirten Caneva, “Burası o dönemde çok küçük bir kaleydi. Sur duvarı ve içinde birkaç ev vardı. Şimdi bu evleri kazıyoruz. Evlerin içinde eşyalar çıkıyor. Mesela şimdi çanak, çömlek, her gün kullanılan aletler çıkarıyoruz” dedi.

7 bin yıllık küp mezarda çocuk iskeleti bulundu

Geçen günlerde İlk Tunç Çağı tabakasında, M.Ö. 1500’lü yılları kapsayan Geç Tunç Çağı’na ait iki mezar ve bu mezarlarda iki iskelet buldukları bilgisini veren Caneva, “Geç Tunç Çağı’ndan mezarlar bunlar. Bu tabakada bulundu ama yukarıdan geliyor, çünkü çukur aşağıya iniyor. O da enteresan bir şey. Geç Tunç zamanında İlk Tunç dönemi içine çukur kazarak mezar yaptılar. Höyükte her tabaka, önceki tabaka içine çukur yapıyor, teras yapıyor, üst üste tabakalar olduğu için iç içe çukurlar, teraslar oluyor. Burada iki mezar bulduk, iki iskelet vardı içlerinde. Bir de höyüğün diğer tarafındaki kazı alanında bir küp mezar bulduk. Bir çömlek içinde bir çocuk iskeleti vardı. O daha eski Kalkolitik döneme ait, M.Ö. 5000’li yıllar. Bu normal bir durum, çünkü çocuklar için o dönemlerde normal bir mezar çukurla yapılmıyordu, çanak-çömlek sanki anne rahmi gibi ve çocuk anneye geri gidiyor gibi bir ritüel olduğu düşünülüyor. Bu tip, çocukların konduğu küp mezarlarla kazılarda çok karşılaşılıyor. O nedenle bizim bulduğumuz bu küp mezar da çok normal” diye konuştu.

Buldukları iskeletleri önümüzdeki günlerde Ankara Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Enstitüsüne göndereceklerini ifade eden Caneva, bunların orada antropologlar tarafından analiz edileceğini kaydetti.

“Bu özel seramik ilk defa çıkıyor”

Neolitik dönemde de kazılarının devam ettiğini dile getiren Caneva, Yumuktepe Höyüğü’nün çok büyük olduğunu ve kazılarda her şeyle karşılaştıklarını vurgulayarak, “Mesela şu anda gün yüzüne çıkarmaya çalıştığımız İlk Tunç Çağı’ndan kalma bir seramik ilk defa çıkıyor. Her zaman bir sürprizle karşılaşıyoruz. Bu özel bir seramik, siyah ve üzerine beyaz boya ile süsleme yapılmış. Yani her zaman yeni şeyler çıkıyor” ifadelerini kullandı.

“Önemli olan bir eser çıkması değil, kontekst yapmasıdır”

Prof. Caneva, yapılan arkeolojik kazılarda herhangi bir eser bulunmasının elbette önemli olduğunu, ancak tek başına bu eserin bir anlam ifade etmediğini de belirterek, insanları bu konuda uyardı. Arkeolojinin toplumda yaygın olarak yanlış anlaşıldığına, bir kazıda bulunan bir eserin çok büyütüldüğüne dikkat çeken Caneva, şunları söyledi:

“Burada önemli olan olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü, bütünlük, bağlamdır, yani konteksttir. Mezar, çanak, çömlek her gün çıkıyor ama biz ona eser olarak bakmıyoruz. Bunlar, bir mozaiğin parçası. Biz kazı yaparken mozaik çıkartıyoruz, her parça önemli, bir taş, toprak, bir kerpiç önemli. Hep beraber bir kontekst yapıyor. O kontekst tarih parçası oluyor. Sadece eser değil, kazı alanında bulunan her şey önemli. Arkeolojiye bakış aslında çok uzun zaman önce değişti ama halka anlatmak zor böyle bir şeyi ne yazık ki. Çünkü arkeolojide yaşanan bütün problemler, kaçak kazılar, koleksiyoner, eser ticareti, hepsi bundan kaynaklanıyor. En küçük bir eser çok önemli olabilir, yeter ki kontekst içinde olsun. Yoksa herhangi güzel bir şey manasız kalıyor, tek başına bir anlamı yok.”