CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Suriye'yi, bünyesinde 1400 PKK'lının bulunduğu PYD'nin ele geçirme planlamasına asla kurban etmeyeceklerini söyledi. Sınırdaki bu durumun Türkiye için tehdit oluşturduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu tehdide Türkiye olarak 'evet' dememiz mümkün değildir. Suriye'ye ilişkin yakında somut neticeler almaya başlayacağız. Aksi taktirde bu sorun sadece bizim değil tüm Avrupa, tüm dünyanın meselesi haline dönüşecek" dedi. Erdoğan, Nobel ödülünün ise 30 bin sığınmacı alan ülkeler yerine 5 yıldır vatanının özgürleşmesini bekleyen Suriyeliler ile onlara ev sahipliği yapan Türkiye'nin hakkı olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan eşi Emine Erdoğan ile birlikte çeşitli temaslarda bulunmak üzere öğleden sonra Gaziantep'e geldi. Özel Ana uçağı ile kente gelen Erdoğan çiftini havalimanında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Gaziantep Valisi Ali Yerlikaya, Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ile bürokratlar karşıladı. Yoğun güvenlik önlemi alınan havaalanında kendisini karşılayanlarla tokalaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk olarak kendisine fahri doktora unvanı verilen Hasan Kalyoncu Üniversitesi'nin akademik ders yılı açılışına katıldı.
Üniversitede ilk olarak Rektör Taner Yılmaz tarafından fahri doktora unvanı verilerek cübbesi giydirilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra kürsüde konuşma yaptı.
Son zamanlarda bölgedeki gelişmelerin Gaziantep'e yeni fırsatlar ve sıkıntıları bir arada getirdiğini ifade eden Erdoğan, geçmişi doğru öğrenmeden ve konumlanmadan geleceğin kurulamayacağını belirterek, "Ülkemizde özellikle Gaziantep'te yaşadığımız hadiseler doğru değerlendirince, bize geçmişimizle gelecek arasında yeni ve güçlü köprüler kurma imkanı vermektedir" dedi.
ASIL HEDEF TÜRKİYE'Yİ BÖLMEK
Suriye meselesine ilişkin Türkiye'nin çözüm önerilerinin yeni anlaşılmaya başladığını, ancak asıl hedefin Türkiye'yi bölmek olduğunu belirten Erdoğan şöyle dedi:
"Suriye meselesi uluslararası toplum gündeminde daha üst sıralara tırmanıyor. Türkiye'nin başından beri savunduğu; terörden arındırılmış bölge, uçuşa yasak bölge, eğit-donat uygulamalarının gerekliliği daha iyi anlaşılmaya başladı. Ama dert başka. Dert aslında Türkiye'yi bölmek. Atılan adımlar bunun için. Şu anda 911 kilometre Suriye sınırı olan ülke, öbür tarafta Irak ile 350 kilometre sınırı olan ülke, akrabalık bağları olan bir ülkeden bu gelişmeleri daha iyi değerlendirebilecek birileri olabilir mi? Ama birileri adeta bu işi biz daha iyi biliriz, daha iyi değerlendiririz mantığıyla öne geçme gayreti içindeler. Bundan dolayı başaramadılar, başaramazlar, başaramayacaklar. Yine er geç bizim tezimize gelmek durumundalar. Aksi taktirde biz adımımızı atmak durumundayız."
HANGİ ÜLKELERİN SİLAHI OLDUĞUNU BİLİYORUZ
"Şu andaki gelişmelere baktığımız zaman, işte son gelişmelerde çok açık ve net söylüyorum 'PYD terör örgütüdür' dedim. Bunlar ne diyor, 'hayır o siyasi organizasyon' diyor. Olay öyle değil, aksine bunlar PKK'nın Kuzey Suriye uzantısıdır. Bunu bilmemiz lazım ve bu adımı da zaten birbiriyle organize atıyor. PYD içinde 1400 PKK mensubu var. Bunu gözden kaçırmanın anlamı yok. Bu vaka, gerçek. Bunu maalesef dost görünen ülkelerin hepsi aksi istikamette ifade etmeye çalışıyor. Silah yardımı bunlardan geliyor. Hangi ülkelerin silahı olduğunu iyi biliyoruz. Bunu onlara söylüyoruz; 'bakın şuraya şu, buraya bu silahı gönderdiniz' diye. Dünyada artık bir şey gizlemek mümkün değil. Türkiye konum itibariyle NATO ülkesi olduğu için bütün bu envanterlerdeki hareketliliği, bizim envanteri onlar bildiğine göre, biz de onların envanterinde ne var biliyoruz. Ne giriyor, ne çıkıyor biliyoruz. Şu anda da gelişmeler onu gösteriyor."
İNSANLIK BUNU DA GÖRDÜ
"İşte en son Rusya'daki görüşme, düşünebiliyor musunuz, 370 bin insanın kanına giren bir kişiyi kırmızı halıyla karşılamanın devletler arası diplomaside yeri olabilir mi? Maalesef insanlık bunu da gördü. Görüşmelerimizde farklı konuşup, farklı uygulamalara girenleri gördük. Aynı şeyi Kuzey Suriye'deki gelişmelerde görüyoruz. Şu anda Telabyad'da hemen bir kanton ilan etme olayı var. Kanton ilan ederken acaba orada sadece terör örgütü mensuplarının dışında sivil vatandaş olarak kim var? Sivil vatandaş olarak orada sadece yüzde 90'ı Arap ve yüzde 5 gibi Türkmen var, diğerleri onlar. Ama buna rağmen kanton ilan edebiliyor. Dert tamamen Kuzey Suriye’yi ele geçirmek."
KUZEY SURİYE'Yİ KURBAN ETMEYİZ
Suriye'nin kuzeyindeki yapılanmanın Türkiye için tehdit oluşturduğuna değinen Erdoğan şöyle devam etti:
"Açık söylüyorum; biz Kuzey Suriye'yi bir defa bunların yaptıkları planlamaya asla kurban etmeyeceğiz. Zira bu bizim için tehdit oluşturmaktadır ve dolayısıyla bu tehdide Türkiye olarak 'evet' dememiz mümkün değildir. Bu durum Telabyad'da da, Carablus'ta da, Azez'de de böyledir, diğer kesimlerde de böyledir. İşte Kobani'yle yapılanı gördünüz. Kobani'yle yapılan neydi, aynıydı. Bu insanlar kaçınca kime sığındı? Türkiye'ye, bu millete. Biz bunca insanı aldık, misafir ettik, 'hangi ırktan' dedik mi? Hayır, kapıyı açtık. Çünkü ölümden, bombalardan kaçan insanlara kapıyı açmak suretiyle insani ve vicdani görevimizi yaptık. Bunlara rağmen biz şuna inanıyoruz; Allah kimseyi evinden vatanından ayrı koymasın. Bu konuda her türlü gayreti gösteriyoruz. İnanıyorum yakında somut neticeler almaya başlayacağız. Aksi taktirde sorun sadece bizim değil tüm Avrupa, tüm dünyanın meselesi haline dönüşecek."
SURİYELİLERE YARDIM KONUSUNDA LAF VAR, UYGULAMA YOK
Suriyeli sığınmacılar konusunda dünya ülkelerinin hep Türkiye'ye teşekkür ettiğini ancak uygulamada yer almadıklarını belirterek eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bize gelip; 'size çok teşekkür ediyoruz, bu işi başarılı götürüyorsunuz, 2,5 milyon insanı siz ülkenizde barındırıyorsunuz, şu kadar harcama yaptınız yardımcı olamadık, olmamız lazım' diyorlar. Tamam da hep laf var, uygulamaya gelince bir şey yok. Bakın 8 milyar dolar bizim harcamamız sadece kamplarda kalanlara var, kamp dışındakileri söylemiyorum. Bir de sadece bugün İstanbul'da 500 bine yakın şu anda Suriyeli mülteci var. Aynı şekilde Gaziantep'te bugün kamp dışında kalanların sayılarını hak getire. Bu noktadayız ve bunları belediyelerimiz STK'lar hepsi desteklemek suretiyle altından kalkıyoruz. Batı bu noktada duyarlı mı değil. Tam aksine kapıyı kapatıyor 'almam' diyor. Denizde boğuluyorlar; bırakın boğulsun. Oralarda tüm sahil güvenlik botlarımız boğulmak olanları kurtarıyor, alıyor, getiriyor yine yedirip, içirip ülkesine gönderiyor. Biz buyuz. Biz vicdanımızın, insanlık anlayışımızın, inancımızın gereği bunu yapıyoruz" diye konuştu.
NOBEL SURİYELİ VE TÜRK KARDEŞLERİMİNDİR
Konuşmasının son bölümünde Nobel ödülüne yönelik eleştirilerde bulunan Erdoğan, ödülün kapısını sığınmacılara kapatanların değil ülkesindeki özgürlüğü bekleyen Suriyeliler ile onlara ev sahipliği yapan Türklerin olduğunu belirterek, "Şu anda 5 yıldır ülkemizde misafir ettiğimiz 2,5 milyon insana karşılık batıda şu anda 200-220 bin civarında mülteci var. Bundan dolayı hepsi telaşta, paniğe kapıldılar. Kendileriyle Belçika'da yaptığım konuşmada; 'Türkiye'ye yardım etmek zorundayız' dediler. Bir de Nobel ödülü meselesi çıktı ortaya. Filanca ülke '30 bin kişiyi ağırlayabiliriz' öyleyse 'Nobel verelim' demeye başladılar. Kardeşlerim Nobel’i asıl hak edenler sınırlarına gelenlere kapıyı kapatan değil, yıllarca vakur şekilde ülkelerinin özgünlüğünü bekleyen Suriyeli kardeşlerimizdir ve onlara sahip çıkan Gaziantepli, İstanbullu kardeşlerimdir. Şanlıurfa, Hatay, Mardin buralardaki kardeşlerimdir. Suriye’de körüklenen terör ateşi ilk olarak bizi etkiliyor. Ama unutulmasın bu ateş mutlaka bölgenin tamamıyla birlikte Avrupa’yı, dünyayı yakmaya başlayacak. Bu bakımdan önümüzdeki dönem sorunun çözülmesi için önemli gelişmeler olacağı ümidindeyiz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, soğuk algınlığı nedeniyle sesinde sıkıntı olduğunu ifade ederek konuşmasını erken sonlandırırken, insanları para pul, mevki makam veya ırkı için değil sadece Allah için sevdiklerini sözlerine ekledi.