Tüm Okurlarımıza Merhaba
Psikolojik Danışmanla Hasbihal köşemizde bu hafta, bir çoğumuzun ilgisini çekebilecek birinden bahsedelim: Baba.... Bebekken belki de bir çoğumuzun ilk söylediği sözcük... ba ba ba diye hecelerle başlayan sonrasında sadece 4 harf ve 2 heceden oluşan o kocaman varlık, baba...
Konu baba olunca, bu alanda bilimsel çalışma yaptığını bildiğim meslektaşım Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Samsun Temsilciliği İl Basın-Yayın Sekreteri Uzman Psikolojik Danışman Burakhan ÖMÜRAL’a sordum. Konumuz baba ise aklımıza ilk gelen varlığıdır ve bunun üzerinden bir çıkarım yaparız. Peki sürece tersten baksak ve babanın yoksunluğunu konuşsak bize neler söylemek istersin dediğimde, çok etkileyici bir özette bulundu: Babanın Sessiz Mirası.... Yoksunluk içinde de bir varlık hissettiren bu sessiz miras nedir, nasıl oluşur, oluşunca neler mümkündür, çocuğun ebeveyn bağları deyince anne mi baba mı akla gelir sorularını yönelttiğim meslektaşım şunları ifade etti:
‘’Günümüzde çocuk gelişimi üzerine pek çok araştırma yapılmaktadır. Kimi araştırmalar annelerin rolüne odaklanırken, kimileri de babaların çocuk gelişimindeki etkisini incelemektedir. Ancak uzun yıllar boyunca baba-çocuk ilişkisi, anne-çocuk bağı kadar ön planda tutulmamıştır. Değişen toplumsal yapıyla birlikte, kadınların iş hayatına daha fazla katılması aile içindeki sorumlulukları da farklılaştırmıştır. Bu değişimle birlikte baba figürü, çocuğun gelişimi açısından daha aktif bir rol üstlenmek durumunda kalmıştır.’’
Değişen toplumsal düzenin getirdiği bir sonuç olarak daha görünür olan baba- çocuk ilişkisine yoksunluk durumu eklendiğinde dinamikler nasıl değişiyor? Çocukta hangi duygu ve davranışlar ön plana çıkıyor? Iyi gitmeyen baba çocuk ilişkisinin karşımıza stres olarak çıkması ihtimaller arasında mı? Yönelttiğim bu sorulara meslektaşımdan şu cevabı aldım:
‘Hepimiz stresin hayatımızın bir gerçeği olduğunu biliyoruz. Ancak stresle başa çıkma yöntemlerimiz farklılık gösterir. Kimi insanlar sorunları çözmeye odaklanırken, kimileri duygusal destek arar ya da tamamen geri çekilip kendi iç dünyalarına kapanırlar. Bu içe kapanma hali, genellikle utangaç bireylerde daha sık görülür ve çoğu zaman çocukluk döneminde eksik kalan bir bağın, yani baba figürünün yokluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.’
Peki baba yoksunluğu ve utangaçlığı aynı noktada değerlendirirsek; karşımıza nasıl bir tablo çıkar: ‘Geçmişte utangaçlık "ağırbaşlılık" olarak görülürken, günümüzde toplumsal hayattaki hızlı değişim bu özelliği bazı bireyler için bir engel haline getirmiştir. Sosyal ilişkilerden kaçınma, kendini ifade edememe ve tedirginlik hali, çocuğun özgüven eksikliğinden kaynaklanabilir. Bu durum, baba eksikliği yaşayan çocuklarda daha belirgin bir hal alabilir. Baba, çocuğun sosyal becerilerini geliştiren, ona güven aşılayan ve hayatı tanımasına yardımcı olan ilk rehberdir. Baba sevgisini ve desteğini yeterince alamayan bir çocuk, kendini dış dünyaya kapalı hissedebilir; sosyal ilişkilerde geri planda kalabilir, yeni deneyimlere mesafeli yaklaşabilir ve çevresiyle bağ kurmakta zorlanabilir. Baba, sadece bir aile reisi değil, aynı zamanda çocuğun toplumsal dünyaya açılan penceresidir. Bu pencere kapandığında, çocukların gelişimi derinden etkilenebilir.’
Babanın varlığı çoğu zaman armağan olabilirken, yokluğu beraberinde bir çok zorluğu getirebilir. Bir kısmını da bize ifade ettin. Peki bu gerçeklikle karşılaşan çocuğu neler bekliyor? Bu zaten böyle bir durum deyip kenara çekilmek mi yoksa bazı çözüm önerilerine tutunup çözüm olabileceğine inanmak mı? Hangisi daha mümkün gözüküyor?
Bu sorumu meslektaşım şu şekilde cevapladı: ‘Baba figürünün eksikliğini olumlu rol modellerle telafi etmek mümkün olabilir. Bir öğretmen, bir abi, bir dede ya da güven veren başka bir yetişkin, çocuğun sosyal dünyasında eksik kalan boşluğu doldurabilir. Bu süreçte çocuğun duygusal ihtiyaçlarını anlamak ve ona destek olmak da son derece önemlidir. Çocukla açık bir iletişim kurarak duygularını ifade etmesine olanak tanımak, güven duygusunu pekiştirebilir. Ayrıca, çocuğun ilgi alanlarını keşfetmesine yardımcı olmak ve bu alanlarda onu teşvik etmek, özgüvenini artırabilir. Bu noktada uzman desteği, çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesine yardımcı olabilir. Böylece, baba yoksunluğunun yaratabileceği olumsuz etkiler daha sağlıklı bir şekilde yönetilebilir.’
Çok kıymetli önerilerin için teşekkür ederken şunu eklemek istiyorum. Ebeveynlik bazen en bilinen yeri en bilinmez yapan bir deneyimdir. Ebeveynler bu yoksunluk için bir şeyler yapsalar da yaptıklarını yeterli bulmayabilir. Yoksunluğu her daim eksik hissettirecek bir durum gibi değerlendirebilir. Bu şekilde düşünebilecek ebeveynlere ne önermek istersin:
‘Sonuç olarak, baba eksikliği bir çocuğun iç dünyasında büyük bir boşluk yaratabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, eksik bir yıldıza rağmen gökyüzü parlamaya devam eder. Önemli olan, çocuğun kendini yalnız ve eksik hissetmemesini sağlamak, ona sağlıklı ilişkiler ve güvenli bir çevre sunmaktır.’
Enfes bir benzetme ile süreci daha da somutlaştırmış ve umudun her zaman olduğuna dair küçük bir meşale yakmış olan Uzm. Psk. Dan. Burakhan ÖMÜRAL’a çok teşekkür ediyorum.
Baba; hayatta bir çoğumuzun ilk söylediği kelimeyken, bazen en uzak olduğumuz kavram/kişi de olabilir. Çeşitli yöntemlerle bu sürece katkı sunabilir ve sessiz mirasımızı dönüştürebiliriz. Bir çoğumuzu ilgilendirebilecek bir konudan bu hafta hoşçakalın diyoruz. Haftaya yeni yazımızda, başka bir uzmanla bam başka bir konu üzerinden alanımıza bakıyor olacağız. Haftaya görüşene değin hoşçakalın....