Enver ALAS - Taner YENER/İSTANBUL, () HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İstanbul Milletvekilleri Garo Paylan ve Pervin Buldan ile birlikte Dicle Haber Ajansı(DİHA)'nın İstanbul'daki haber merkezini ziyaret etti.
Burada ziyaret ilişkin basın açıklaması yapan Demirtaş, partili arkadaşlarıyla bugünü son dönemde saldırıya uğrayan gazetecileri ziyaret etmeye ayırdıklarını ifade etti.

"NE HÜKÜMETTEN BİR AÇIKLAMA DUYDUK NE BAŞBAKANDAN BU KONUDA BİR ÖZÜR DUYDUK"
Basın çalışanları ve medya grupları üzerinde çok ciddi baskılar olduğunu belirten Demirtaş, "DİHA, son 2 ayda 20'den fazla kapatma kararıyla karşı karşıya kaldı. Web siteleri her seferinde kapatıldı. Ellerindeki kısıtlı imkanlarla haber ulaştırma, bilgi akışını kamuoyuyla paylaşma hakkı ellerinden alınmaya çalışıldı. Bütün bunlar içerisinde en vahimi birkaç gün önce Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde yaşanan ciddi olaydır. Bir muhabirin kafasına silah dayayarak açıkça öldürme tehdidiyle gözdağı verilmek istendi. Bütün bunlar kameralara yansırken hükümetten ne bir açıklama duyduk, ne başbakandan bu konuda bir özür duyduk" diye konuştu.

"TÜRKİYE'DE GAZETECİLER SINIFLANDIRILDI"
Medya mensuplarının kategorilere ayrıldığını savunan Demirtaş, "Medya mensupları, hükümete yakın olanlar ve bunun karşısında olan yani hükümetin yaptığı her yanlışı örtme telaşı içerisinde olmayan her gazeteci bu ülkede artık 'düşman' statüsünde ele alınıyor. Türkiye'de gazeteciler sınıflandırıldı ve maalesef açık bir şekilde hedef gösterilerek bir çoğuna yönelik saldırılar da gerçekleştirildi. Medya grupları polisler tarafından basıldı, siviller tarafından taşlandı, medya mensupları sokakta dövüldü, kafasına silah dayandı, mahkeme kararlarıyla da medya mensuplarının çalışmaları engellendi" diye konuştu.

BİZ HDP OLARAK ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜN KISITLANDIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ
Selahattin Demirtaş, insan hakları bakımından ifade özgürlüğünün bütün temel hakların 'ana'sı olduğunu belirterek, bunun en etkili aracının da medya olduğunu dile getirdi.
Demirtaş, "Yaygın medya, görsel medya, yazılı medya ve sosyal medya ifadelerimizin, düşüncelerimizin kim olursa olsun toplumun bütün kesimlerine ulaştırılma aracıdır. Siz orayı baskılarsanız medya bir toplumda özgür olmaz ve kendini baskı altında hissederse bu sadece medya mensupları ve basın çalışanları için bir engelleme değil, bu düşüncelerini toplum ile paylaşmak isteyen herkesin ifade özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Biz de bu çerçevede HDP olarak özgürlüğümüzün kısıtlandığını düşünüyoruz. Çünkü hükümet yanlısı bir tutum almadığınız müddetçe linç saldırısı altındasınız, hedef gösteriliyorsunuz. Sizi şu veya bu şekilde düşüncelerinizle birlikte kamuoyuna yansıtmak isteyen medya grupları da sırf bundan dolayı maalesef düşmanlaştırılıp hedef haline getirilebiliyor" şeklinde konuştu.

"HAK İHLALLERİ GÖRÜNMESİN DUYULMASIN DİYE HÜKÜMET ELİNDEN GELENİ YAPIYOR"
Demirtaş, "DİHA görünmeyen, görülmesi istenmeyen, saklanan her şeyi ortaya çıkarmaya çalışıyor. Özellikle sokağa çıkma yasaklarının olduğu ilçelerde mahallelerde yaşanan hak ihlalleri görünmesin, duyulmasın diye hükümet elinden geleni yapıyor. Medyayı da bu yönüyle engellemeye çalışıyor" diye konuştu.

"AKP GEÇİCİ İKTİDARI BU KONUDA SINIFTA KALMIŞTIR"
1980'li ve 90'lı yıllarda medyanın hak ihlallerini görmezden geldiğini kaydeden Demirtaş, şöyle konuştu:
"Bir kez daha hükümet yıpranmasın, devlet yıpranmasın, güvenlik güçlerinin morali bozulmasın diye insan hakları ihlalleri görmezden gelinirse bu toplumda büyük bir kırılma yaratır. Her halükarda toplum bunları görüyor ve duyuyor. Hak ihlalleriyle samimi bir şekilde mücadele eden, toplumun haber alma özgürlüğünü kısıtlamadan kendi yanlışlarının da toplum tarafından görülmesini isteyen siyasetçiler ancak topluma güven verebilirler. AKP geçici iktidarı bu konuda sınıfta kalmıştır. Her yerde medya özgürlüğünden bahsediyorlar ancak kendilerine yakın medya bile özgür değil. Şunu biliyorum; birçok televizyonun genel yayın yönetmeni bizzat hükümet üyeleri tarafından telefonla aranıyor ve HDP'li milletvekillerinin televizyonlara çıkarılmaması konusunda tehdit ediliyorlar. Şantaj ediliyorlar. Bundan elde edilen amaç nedir çok merak ediyoruz? Zannediyorlar mı ki bu şekilde HDP'nin topluma ulaşması, halka sesini ulaşması engellenebilecek. Hayır! Bu mümkün değil."

SİLVAN'DA BASIN MENSUBUNA YÖNELİK OLAY...
Selahattin Demirtaş, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtladı. Bir gazetecinin Diyarbakır Silvan'da bir polisin DİHA kameramanına yönelik silah doğrultulması olayı hatırlatarak, "Bununla ilgili bir girişiminiz olacak mı?" şeklindeki sorusuna Demirtaş, "Elbette... Aslında bu tür şeyler biliyorsunuz savcılar tarafından re'sen soruşturulması gereken ağır suçlardır. Açıkça silahla ölüm tehdidi yapılıyor. Orada bir yasal yetki yok. Hiçbir güvenlik personeline gazetecinin kafasına silah dayayıp ölümle tehdit etme yetkisini yasalarımız vermemiştir. Bunu aslında Silvan'daki Cumhuriyet Savcısı bilmiyor mu? Biliyor tabi ki.. Fakat kendisi büyük bir siyasi baskı ve basınç hissediyor. Şimdi bu siyasi baskıyı ve basıncı ortadan kaldırmadan bu tür vakalarda etkili soruşturma yürütülmesini beklemek saflık olur. O nedenle toplum şunu bilmeli geçici hükümet yargı üzerinde, medya üzerinde öylesine bir öylesine bir korku ve baskı dalgası oluşturmaya çalıştı ki, her türlü suçun örtülebileceğini düşünüyor. Hayır böyle bir gerçeklik yok" şeklinde yanıtladı.

"BU SUÇLARIN MEPSİNİN YARGI ÖNÜNDE HESABININ SORULMASI LAZIM"
1 Kasım'dan sonra yeni bir hükümetin Türkiye'nin önüne geleceğini de sözlerine ekleyen Demirtaş, "Halk nasıl bir tercihte bulunur, bilemeyiz. Ama bu suçların hepsinin yargı önünde hesabının sorulması lazım.Yargısal olarak biz siyasetçiler olarak yargının harekete geçmesi konusunda bütün elimizden gelen girişimleri sürdüreceğiz" diye konuştu.

PAYLAŞTIĞI O FOTOĞRAF...
Demirtaş'a önceki gün sosyal medyada 'unutmayacağız' yazısıyla birlikte paylaştığı bir fotoğraf ve onunla ilgili daha sonra yapılan konuşmalar hakkında da ne düşündüğü soruldu.
Demirtaş, şöyle yanıtladı: "O fotoğrafın kendisi bir insanlık trajedisidir. Zaten daha sonra video da ortaya çıktı. Ben yerelde Şırnak'taki halktan da bilgiler alıp teyit edip öyle yayınlamıştım. Amacım bir provokasyon falan değildi. Bir siyasi propaganda da değildi. Gerçekten orada insanlık yerlerde süründü. Sonraki tepkileri izlediniz. Hükümet yanlısı bazı gazeteciler bu işin normal olduğu, rutin olduğunu, fotoğrafın, görüntülerin sahte olduğunu, bunun hükümeti yıpratma amacıyla yapıldığı gibi bir sürü yalana sığınmaya çalıştılar. Keşke böyle olmasa yani bu tür trajedilerle karşılaşıldığında herkes siyasi çıkarını, kişisel çıkarını bir kenara bıraksa ve o dakikalarda insan olsa... Sadece insanlığını düşünse amasız ve ancaksız önce bu vahşeti bir lanetlese ondan sonra var eleştirileri partime de şahsıma da yapabilirler. Bundan gocunacak halimiz yok. Başbakan'ın açıklaması da tatmin edici olmaktan uzak hele İçişleri Bakanı'nın açıklaması tam bir faciadır. 'Aman güvenlik güçlerinin moralini bozmayalım' diyor. Sen bir halkın onuruyla haysiyetiyle oynayacaksın. İnsanlık onuruyla oynayacaksın. Ben şunu merak ediyorum. 'Türk halkı ondan incinmiyor mu?' mesela. Senin orada kaygın 3-5 güvenlik görevlisinin morali bozulmasın mı? kaygısıdır. Toplumun hepsinin onuru, haysiyeti, morali bozulacak. Bu umrunda olmayacak. İnsanlık yerde sürüklenirken, sen hala Başbakan ve Bakan olarak güvenlik güçlerinin morali bozulmasın diye kaygı duyacaksın. Bu tam da faşizmin kendisidir işte."

SURİYE'DE RUSYA'NIN MÜDAHALESİ
Öte yandan Selahattin Demirtaş, bir soru üzerine Suriye'de, Rusya'nın müdahalesi ile sınır ihlalleri üzerine Türkiye ve NATO'nun tepkileri ile ilgili olarak da açıklamalarda bulundu. Suriye'de durumun giderek kötüleşeceğine dair ciddi endişeleri ve kaygıları olduğunu kaydeden Demirtaş, "Gidişat öyle gösteriyor ki, Suriye'de savaş daha da derinleşecek çünkü büyük güçler ve devletler şimdiye kadar Suriye'de bir vekalet savaşı yürütüyordu. Başka aktörler aracılığıyla, kendilerinin sahaya sürdüğü taşeronlar aracılığıyla Suriye'de bir 3. Dünya savaşı yürüyordu. Ama şimdi aktörlerin kendisi bizzat sahaya inmeye başladı. Amerika var, Rusya var, Çin var ve önümüzdeki günlerde koalisyon güçleri içerisinde bulunan başka aktörler de öne çıkmaya çalışacaktır. Bu her şeyden önce savaşın daha da derinleşeceğini ve Suriye'de daha büyük bir şiddetin baş göstereceğinin işaretleridir" diye konuştu.

"KENDİ KÜRTLERİNİN POLİS PANZERİNİN ARKASINA TAKIP SÜRÜKLEYEN BİR TÜRKİYE ....."
Suriye krizinde Türkiye'nin alması gereken rolün sahadaki etkili aktörlerle eşit ve doğru ilişki kurmak olduğunu da ifade eden Selahattin Demirtaş, Türkiye'nin radikal gruplar üzerinden savaş yürütmeyi bırakması gerektiğini belirtti.
Demirtaş , "Bakın belki bugün söyleyeceklerim çok iyi anlaşılmayabilir ama Türkiye Suriye'de barışın öncü gücü olabilir. Bu kadar büyük bir potansiyeli var. Birincisi, ilk atması gereken adım içeride hızlı bir barış sürecine geri dönüş. Kendi Kürtleriyle bile barışamayan, kendi Kürtlerini polis panzerinin arkasına takıp sürükleyen bir Türkiye, Suriye'deki Kürtlerle nasıl işbirliği yapacak. Suriye'deki Kürtleri terörist olarak tanımlayan bir Türkiye oradaki Kürtlerle nasıl işbirliği yapacak. Şimdi okyanusların ötesinden öbür kıtalardan insanlar gelip oradaki Kürtlerle ilişki yapmaya çalışıyor. Türkiye'nin kardeşim dediği, tarihsel birlikteliğimiz var dediği, etle tırnak dediği Kürtler, Türkiye tarafından terörist olarak tanımlanıyor. Bu büyük bir hatadır. İçerde hızlı bir barış süreci, Suriye'deki Kürtlerle oradaki yapılarla doğru bir ilişki ve işbirliği geliştirilmeli ve Suriye'de çözümün önünü, barışın önünü açabilecek aktör haline Türkiye oradaki gruplarla temas kurarak gelebilmelidir." diye konuştu.
Selahattin Demirtaş açıklamalarının ardından sonra milletvekilleriyle birlikte DİHA çalışanlarıyla sohbet etti. Ziyaret yaklaşık 1 saat sürdü.

(FOTOĞRAF)