Partilerinin
başarısızlığında
istifa eden 
liderlerin
"ısrarlara"
dayanamayarak
yeniden
o koltuğa oturmaları,
ihtiraslarından mı
yoksa 
mevkilerini
kaybedecek olan
yakın çalışma arkadaşlarının 
baskılarından mı 
kaynaklanıyor?..
Öyle ya
"başarısızlık"
gerekçesiyle
istifa eden 
bir lider,
bunu kamuoyuyla paylaştıktan sonra
neden bir daha
geri döner?..
Ya da "istifa edeceğim" dediği halde
sözünden cayar?..
Yakın siyasi tarihte
"istifa" edip
bir daha geri dönmeyenler de
var,
çok geçmeden
partisinin
başına yeniden gelenler de...
Küçük bir hafıza turu yapalım mı?..
SHP-CHP birleşmesinden
sonra
Onursal Başkanlığa
seçilen Erdal İnönü, bir süre sonra
Deniz Baykal'a tepki gösterek,
partisinden istifa etti. Bir daha da
siyasete bulaşmadı...
CHP Genel Başkanı rahmetli Deniz Baykal,
1999 seçimlerinde
partisinin baraj altında
kalması nedeniyle
istifa etti. Bir yıl sonraki kurultayda
ise yeniden seçilerek,
partisinin başına geçti...
AK Parti'nin tek başına
iktidara geldiği 2002 yılı;
ANAP, DSP ve MHP'de istifa rüzgarları estirdi...
Çünkü, "koalisyon hükümeti" seçimde
darmadağın olmuştu...
ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz,
2002 seçimlerindeki başarısızlığı
öne sürerek,
genel başkanlıktan ayrıldı. Göreve yeniden dönmek için
hiçbir gayreti olmadı...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de
seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra
aynı gece genel başkanlık görevinden 
ayrıldığını açıklamıştı. Bahçeli, bir yıl sonra yapılan kurultayda,
tıpkı Deniz Baykal gibi
yeniden genel başkanlık koltuğuna oturdu...
Rahmetli Bülent Ecevit,
2002 genel seçimlerinde,
DSP'nin
baraj altında kalması
ve daha çok 
rahatsızlığı
nedeniyle,
2004'te görevi
Genel Başkan Yardımcısı olan
rahmetli eşi Rahşan Ecevit'e değil de
Zeki Sezer'e bıraktı ve
bir daha da genel başkanlığa
dönmedi...
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar da
2007 yılı seçimlerinden
sonra genel başkanlığı bıraktı...
BBP'de ise rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun uğradığı
"suikast" ya da "helikopter kazası" sonrasında
göreve gelen Yalçın Topçu,
"başarısız olduğu" gerekçesiyle
koltuğu Mustafa Destici'ye bıraktı. Bir daha da liderlik yarışına
girmedi...
CHP'de "kaset darbesi" ile
genel başkanlığı
bırakmak zorunda
kalan
Deniz Baykal'ın yerine getirilen-seçilen
Kemal Kılıçdaroğlu dönemi;
asırlık bir tarihi olan
partinin,
her yönüyle en ilginç dönemi oldu...
Partinin omurgasının
kırıldığı
bu dönemin
şimdilik "sır" gibi görünen
pek çok konusu, günün birinde
ortaya çıkacak nasılsa...
Kılıçdaroğlu mu aldatıyor,
yoksa o mu aldatılıyor?..
Bunları öğrenme
zamanı gelecek bir gün!.. 
Kılıçdaroğlu'nun en önemli sınavı;
2011 genel seçimleriydi. Başarılı olamadı...
"Yüzde 28 oy alamazsam bırakırım"
diye başladığı "istifa" söylemleri,
2015'te bu kez 
"Yüzde 40 oy alamazsak bırakırız"
ifadesine dönüştü...
Kılıçdaroğlu yine kaybetti
ama istifa da etmedi...
Şimdi de
benzer şeyler yaşanıyor
CHP'de...
Ama o nedense
"istifa" seslerine
kulak vermek yerine
adeta orta sahada top çevirerek,
vakit kazanmaya çalışıyor...
Görünen o ki,
görevi de bırakmayacak!..
Sorarım;
Kılıçdaroğlu, bu başarısızlıkla
özel sektörde çalışsaydı,
çoktan kovulmaz mıydı?..
Ancak, partide "patron" 
kendisi...
İstediğini seçiyor ve seçtiriyor...
Kimse hesap sorabiliyor mu?..
O zaman biz soralım:
"Demokrasi" nerede, "hak-hukuk" nerede,
"adalet" nerede?..
Demek ki;
yaprağa gelince kıyır kıyır;
dala gelince meeee...
Göreve geldiği gün "Yeni CHP"
söylemiyle
başlayan ve süreç içinde
partiyi
kuruluş felsefesinden
uzlaştırıp,
gizli-açık
Atatürk düşmanlarına
prim veren
CHP'deki bu zihniyetin
gerçek amacı,
günün birinde ortaya çıkacaktır!..
Ve iş işten geçmeden,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
kurduğu CHP'ye gönül verenler
yaşanan
bu "garabet" karşısında,
Hannibal'ın dediği gibi,
ya bir yol bulacak ya da bir yol açacaktır!..
Lamı cimi kalmamıştır artık!..