"Yüzyılın
felaketi"
olmasaydı,
o belediye
başkanlarına
kim
hayır dua okuyacak,
"Allah razı olsun" diyecekti?..
Çoktan unutmuştuk bile...
17 Ağustos 1999 depreminde
İzmit Körfezi'nde
askeri yapılar yıkılmış,
Tavşancıl ilçesinde
tek cam kırılmamış,
tek bir tuğla parçası
düşmemişti?..
Çünkü, bugünlerde
adı sıkça anılan
rahmetli
Tavşancıl
Belediye Başkanı
Salih Gün,
1987 yılında
Kocaeli Üniversitesi'ne
imar planı hazırlatmış
ve babası dahil
hiç kimseye taviz vermemişti...
Herkes
o plana
uygun
konut yapmıştı...
Tavşancıl,
zemin etütlerinde
de sağlam çıkmıştı...
Benzer bir hikaye daha var karşımızda...
O da depremde
büyük hasar gören
ve binlerce ölü ve yaralının
bulunduğu Hatay'dan...
Erzin ilçesinde
birkaçı dışında
ağır hasarlı bina 
yok gibiydi...
Ölü yok ama
hafif yaralılar vardı...
Erzin Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu,
bunun nedenini;
hem önceki dönemlerin
hem de kendisinin
hiçbir biçimde
imar uygulamalarında taviz vermemesi
olarak açıklamıştı...
İmar meselesinde,
belediye başkanlarının
tavrının
önemli olduğunu
böylece bir kere daha gördük!..
Geçmişte Samsun'da da 
bazı bölgelere 
çok katlı bina
izni
vermek istemeyen
belediye başkanları da vardı;
siyasi sonuç, 
seçimi kaybetmek olmuştu...
Atakum'da o seçim
ve sonuçları
her yönüyle
adeta bir "roman" olacak cinstendi...
Ya İlkadım'da eski belediye başkanları
Necmi Akkoyunlu
ile
Erdoğan Tok'un
yaşadıklarına ne demeliyiz?..
Bu da işin farklı
boyutuydu...
Devlet, iki belediye başkanını
heyelanlı bölgelerdeki
binaları yıkmadıkları
için cezalandıracaktı...
Bu insanlar
nereye taşınacaktı,
yıkım
hangi para ve ekipmanla
yapılacaktı;
devlet bunun çaresini
söylemiyordu...
Yıllar geçti,
kim neyi düzeltti?..
Aksine kaçak-göçek yeni yapılar
eklendi; üstelik imar afları
geldi...
Samsun şimdilerde,
Kürtün Vadisi'ndeki 
heyelanlı tarım arazisinin
imara açılması
meselesini tartışıyor...
Büyükşehir Belediye Meclisi'nde dün
gündeme gelen
madde;
AK Partili
Recep Kemal Certel'in
önergesinin
oy birliğiyle kabul edilmesiyle
beklemeye alındı...
Ancak,
konunun
bir vesileyle yeniden
gündeme getirileceği
de bir gerçek!..
Rivayet çok, rant büyük!..
Bu bölgedeki
329 dönüm arazi "meyve-sebze
serası"

olacak değil!..
Satın alanların
bir bildiği var elbette...
Aslında
konulara
yerelden değil;
genelden bakmak
gerekir...
Devlet, bu işleri
yerel yöneticilerin inisiyatifinden çıkarıp,
bilim insanlarından oluşan
ve cezai sorumlulukları
ağır olan
bağımsız bir teknik kurumun
emrine verirse;
"hatır-gönül", "yandaş-candaş"
ve "para-pul"
ilişkilerinin önüne geçer,
herkesin şikayet ettiği
durumlar da
böylece ortadan kalkar!..
Yasalar var ama
yargı kararları bile
"hülle" yoluyla
aşılmaya çalışılıyor... 
Bu ve buna benzer 
konularda
herkes
gerçekten de
samimiyse;
en küçük bir
boşluk fırsatı
verilmeksizin
imar uygulamalarının,
tıpkı
"orman kanunu"ndaki gibi
katı kurallarla
tavizsiz 
olarak hayata geçirilmesi
için çaba göstermek zorundadır...
Yoksa, 17 Ağustos
gibi,
6 Şubat depremi de 
günün birinde
başka bir felaketle
unutulup gidecek!..
Ve her şey
aynıyla
yine tekerrür edecektir!..