Doçentliğin eğitim (akademik) derecesi olmadığının altını çizen Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, doçentliğin tıpkı profesörlük gibi üniversiteler tarafından verilmesi gerektiğini açıkladı.

Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, üniversitelerde yer alan doçentlik ünvanı ile ilgili açıklama yaptı. YÖK’un 27 Ekim 2017 tarihinde kamuoyuna yaptığı açıklamada doçentlik sınavlarına ilişkin çalışma başlattığını ve bu konuda üniversitelerin 6 Kasım 2017 tarihine kadar görüşlerini yazılı ve mail adresine e-posta olarak bildirilmesini istediğini belirten Bostan, görüş bildirmek isteyen akademisyenlerin ve ilgili kurum ve kuruluşların da yine aynı e-posta adresi üzerinden görüşlerini ve önerilerini iletebileceklerini bildirdi.

Bostan, YÖK’ün değerlendirilmesi ve görüş oluşturulmasını istediği konuları şöyle sıraladı:

Mevcut sistemde ilk aşamada uygulanan doçentlik başvuru şartlarının aranmasına devam edilmesi, bununla birlikte merkezi yapılan sözlü sınav şartının kaldırılması;

Mevcut sistemin ilk aşamasında uygulanan doçentlik başvuru şartlarını sağlayan ve buna ilişkin ÜAK tarafından verilecek belge sahibi adayların doçentliğe yükseltilerek atanması aşamasının üniversitelerce yürütülmesi;

Üniversitelerin ÜAK tarafından belirlenen asgari kriterleri üzerine ilave kriterler koyabilmesi veya bu kriterler ile yetinebilmesi;

Doçentliğin akademik bir unvan mı yoksa profesörlük gibi bir kadro unvanı mı olması gerektiği konusunun değerlendirilmesi;

Doçentliğin akademik bir unvan olarak değerlendirilmesi durumunda; unvanın alınması ve korunmasında ne tür kriterlerin aranmasının gerektiği;

Mevcut sistemde olduğu gibi akademi dışından da doçentlik unvanının kazanılmasına devam edilmesi hususunun değerlendirilmesi, devam edilmesi durumunda bu unvanın hangi kriterlerle ve hangi kurum tarafından (ÜAK/Üniversiteler) verilmesinin uygun olacağı;

Bunların dışında doçentlik süreçlerine ilişkin değerlendirmeye alınmasını istediğiniz varsa başka konu veya öneri”.

Yardımcı doçentlerin önünü tıkayan en önemli konu yabancı dili atlaması

YÖK’ün üç aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen yardımcı doçent kadrolarının nasıl kaldırılacağı konusunda sorunu çözmeye yönelik bir görüş ortaya koymaması, YÖK Yasası’nda olduğu gibi oyalama taktiğine başvurduğu izlenimi verdiğini belirten Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı, "Yardımcı doçentlerin önünü tıkayan en önemli konu olan yabancı dili atlaması ve bu konuda sağır sultan rolünü oynaması kabul edilebilir bir tavır değildir. Oysa şu anki tıkanmanın ve sorunun çözümünün püf noktası merkezi yabancı dil çıkmazıdır. Kaldı ki bu çıkmazı 2000 yılından bu yana suiistimal ederek sınav hırsızlığı yapıp 85-90-95-100 alan doçentlerimiz ve profesörlerimiz var, kırk bin kere maşallah! Onları tekrar sınava tabi tutun bakalım 25-30’dan yukarı puan kaç kişi alabilecek?" ifadelerini kullandı.

Bostan, konu ile ilgili çözüm önerisini maddeler halinde şöyle açıkladı:

"Yabancı dil zorunluluğu devam edecekse bunu doktoraya çekerek, şu an itibarıyla öğretim üyelerinin yarısından fazlasını oluşturan 37 bin yardımcı doçenti bilimsel çalışmalarını esas alarak doçentlik kadrolarına atamaktan ibarettir. Türkiye ile Amerika’yı karşılaştırıp kafa karışıklığına neden olmanın bir anlamı yok. Amerika farklı bir ülke, 50 eyaletten oluşmuş federal bir devlet, her bir üniversitenin kendine göre saygınlığı, kriterleri var. Unvanları üniversiteleri kendileri veriyor. ÜAK türü engelleyici kurumları söz konusu değildir.

Üniversitelerde dil dayatması artık son bulmalı. Sınavı yüksek puanla geçenin 1-2 yılda unuttuğu hiçbir kullanılabilirliği olmayan, Anadolu çocuklarının üniversitelere girmesine ve yükselmesine engel olmak için dil saçmalığı son bulmalı. Akademik başarı ve diğer çalışmalar ön plana çıkarılmalıdır".

“Doktora en son eğitim derecesidir”

Yabancı dili atlamakla birlikte YÖK’ün üniversitelere gönderdiği metinde nihayet 36 yıldan beri zulüm aracı haline dönüşen sözlü sınavın kaldırılması ve ayrıca 4 ve 5 maddede yer alan doçentlik bir akademik unvan mı, yoksa profesörlük gibi bir kadro unvanı mı sorusunun sorulması ve konun tartışılmaya açılması, yaşanan ve çözülmesi gereken soruna bir nebze de olsa yaklaştığını kaydeden Bostan, "Doktora en son eğitim derecesidir ve eğitim sonucu diploma alınarak bu derece elde edilmektedir. tıpkı ön lisans, lisans ve yüksek lisans gibi. Doçentlik ise bir kadro derecesidir, tıpkı yardımcı doçentlik ve profesörlük gibi. ÜAK ise 36 yıldan bu yana işi zorlaştırmaktan ve meseleyi çözümsüz hale getirmekten başka bir şey yapmamıştır. Ayrıca alan suiistimale açıktır ve oldukça suiistimal edilmiştir. Bunu eski YÖK Başkanı mesela Gürüz bir televizyon konuşmasında yabancı dil sınavına giren herkesin o sınavdan nasıl geçirildiğini açıklamıştır. Tenzih edilecekler elbette vardır ve onları tenzih ediyor olmakla birlikte ne yazık ki ısmarlama jürilerle ve yurt dışında parayla yazılan ısmarlama makalelerle doçent olanlar küçümsenmeyecek sayıdadır. Bu nedenle dürüst ve çalışkan bilim adamlarının önü kesilmemelidir" şeklinde açıkladı.

Doçentliğin eğitim (akademik) derecesi olmadığını, kadro derecesi olarak özetleyen Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, doçentliğin tıpkı profesörlük gibi üniversiteler tarafından verilmesi gerektiğini, bunun için belli yayın ve çalışma süresi (tecrübe) konabileceğini açıkladı.

Yabancı dil gibi gereksiz engellemelerle kimsenin önü tıkanmadan yayın ve tecrübe şartlarını yerine getiren herkesin kadroları verilmesi çağrısında bulunan Bostan, mevcut sistemden uzaklaşılması gerektiğini söyleyerek, "YÖK’ün sorunu çözmek istemediği, oyalama taktikleriyle sorunu çözümsüzlük girdabına sürüklemek istediği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanımızın ve siyasilerin konuya el atmasını bekliyor ve umuyoruz" şeklinde konuştu.