Bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. 4 Ocak 1961’de kabul edilen ve basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence sağlayan “212 sayılı yasa” 10 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 10 Ocak, kutlama günü oldu.

Basının ve basın emekçilerinin içinde bulunduğu dramatik tablodan ötürü, 10 Ocak artık buruk kutlanıyor. Demokrasinin olmazsa olmazlarından, yasama, yürütme ve yargılamanın ardından bir zamanlar dördüncü güç olan basın, giderek kan yitiriyor.

Gazetecilerin haklarını koruyan 212 sayılı yasa, basın kuruluşlarında yeteri kadar kullanılmıyor. Yine de gazetecilerin güvencesi olmayı sürdürüyor. Yasanın kabulünün üzerinden 61 yıl geçmesine karşın, siyasi iradelerin katı tutumundan dolayı basın emekçileri amaçladığı haklara yeterince kavuşamadı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) verilerine göre, Avrupa’da yüzde 25 olan sendikalaşma oranı Türkiye’de sadece yüzde 8 düzeyinde. Yayın yasakları, para cezaları, açılan davalar, gözaltılar, tutuklamalar, sansür, oto sansür artık günlük olaylar haline geldi, kanıksandı. 2021 yılında gazetecilere 284 dava açıldı. 19 olayda 24 gazeteci gözaltına alındı. 34 gazeteci hala cezaevinde. Geçen yıl 390 gazeteci işten çıkarıldı. 139 gazeteci baskılar nedeniyle istifa etti. Gazetecilik mesleği suçlu olarak görülmeye başlandı. Lakin, gazetecilik suç değil, önemli kamuoyu görevidir.

Son 10 yılda iktidarın izlediği politikadan yüzlerce medya kuruluşunda çalışan gazetecilerin üçte biri işini, aşını yitirdi. Günümüzde medyanın yüzde 95’i iktidarın kontrolü altında. Ülkemizde gazetecilerin çoğunluğu, Basın İş Yasası’na uygun çalıştırılmıyor. Basın emekçileri yoksulluk sınırının altında kalan ücretlerle büyük bir tutku ile görevini yapıyor. Hatta, aralarında uzun süre sosyal güvenceden yoksun çalıştırılanlar bile var. Salt, meslek aşkı ile kamuoyunu bilgilendirmek için yoğun emek harcıyorlar.

Yaptıkları özverili göreve karşın, yeri geliyor iktidar, yerel yönetimler, siyasi partiler ve toplumun çeşitli kesimleri tarafından “suçlu” ilan ediliyor, “günah keçisi” haline getiriliyor. Bir anlamda “Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabiliyorlar”. Oysa, binbir zorlukla haber peşinde koşturuyor, kamuoyunu aydınlatıyor, bilgi edinmelerini sağlıyorlar. Aldıkları düşük ücrete rağmen öylesine özverili meslektir gazetecilik.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vurguladığı gibi, “Basın, millettin müşterek sesidir. Basın hürriyetinden doğan sakıncaların giderilme aracı, yine basın hürriyetidir.” Atatürk’ün basına ve gazeteciye verdiği değeri anlatan bu sözlerin günümüzde yeterince karşılık bulmadığı aşikar.

Beğenir ya da beğenmezsiniz, haber veya yazıdan ötürü kızabilir, öfkeye kapılabilirsiniz. Ancak hiçbir neden gazeteciye, yazara saldırıyı, dövmeyi, öldürmeyi, özgürlüklerinden yoksun bırakmayı haklı kılamaz. Gazeteciye yönelik saldırılar, ağır cezalarla yargılanmaları, hapse atılmaları o ülkenin basın özgürlüğünün ölçütüdür aslında...

Şükrü KARAMAN