Cenab-ı Hak, her insana dünyada yaşayacağı bir zaman dilimi bahşetmiştir ki buna “ömür” denilmektedir. Ömür, imar ile aynı kökten gelir. Ömür ile imar arasındaki bu irtibat sebebiyledir ki imar ile geçmeyen bir ömür, ömür değildir. Çünkü Allah, insanı topraktan yaratmış ve ona yeryüzünü imar etme görevi vermiştir. Yeryüzünü imar etmek de öncelikle kişinin gönlünü, kalbini ve yüreğini imar etmesinden geçer. Kişi gönlünü, kalbini ve yüreğini imar etmeden beldeleri, şehirleri ve yeryüzünü imar edemez. Her insan kendini imar edebilmek için ise imanın ardından ibadete, camiye ve mabede muhtaçtır. Rasul-i Ekrem’in (sas) buyurduğuna göre, kıyamet gününde insanoğluna, ömrünü nerede ve nasıl tükettiği sorulduktan sonra ömür içerisinde bir dönem olan gençliğini nerede ve nasıl çürüttüğünden de hesaba çekilmedikçe, hiçbir tarafa hareket edemeyecek, yerinden kımıldayamayacaktır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 1
Sevgili Peygamberimiz (sas), ideal genci; neş’eyi ve süruru Rabbine ibadette arayan genç olarak tarif etmiştir. Ayrıca iffetini koruyan ve kalbi, gönlü camilere bağlı olan kişiyi, mahşerde Allah’ın arşının gölgesinde gölgelendireceğini müjdelemiştir. (Buharî, Ezan, 36) Kutlu Elçi (sas), Allah karşısındaki sorumluluğun bilincinde ve istikamet üzere olan gençleri, ilahi azabın karşısındaki engellerden biri olarak tanıtmıştır. Görüldüğü gibi Hz. Peygamberin (sas) dilinde gençlik döneminin ibadet ve tâat ile haramlardan uzak bir şekilde geçirilmesi, temiz toplumun inşası açısından hayati bir öneme sahiptir.
Sevgili Peygamberimizin (sas) dünyasında gençlerin daima özel bir yeri olmuştur. Gençlerle samimiyet ve güven üzerine bir iletişim dili geliştirmiş olan Rasûl-i Ekrem (sas), onlara çok özel tavsiyelerde bulunmuş ve yetişmeleriyle özel olarak ilgilenmiştir. Onun rahle-i tedrisinden geçen gençler, insanlığı aydınlatan birer kandil olmuşlardır. Gençlere duyulan güven sayesindedir ki onlar, idarecilikten komutanlığa; öğretmenlikten ticarete kadar geniş bir yelpazede sorumluluk üstlenmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz (sas)’in dizinin dibinde yetişen Ashab-ı Suffa’nın seçkin gençleri, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas, Muaz b. Cebel ve Enes b. Malik’in İslâm medeniyetinin inşasındaki emsalsiz katkıları şayan-ı dikkattir. Bundan dolayı kültür ve medeniyetimizde nice örnek gençler, kökü ezelde ve dalı ebette olan bir hakikatin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına ve idrakine sahip olmuşlardır. Gençler, kendilerine güvenilen, onurlandırılan, yüreklendirilen ve cesaretlendirilen, geleceğin büyük şahsiyetleri olarak görülmüştür.
Elbette gençlik döneminin bazı zorlukları da bulunmaktadır. Her şeyden önce gençlik, güç, heyecan ve kuvvetin zirvede olduğu,  istek, arzu, heyecan, gurur ve şiddet gibi duyguların da yoğun biçimde yaşandığı bir dönemdir. Gençlerin, farklı kültürlerin değerlerini sorgulamadan benimseme, ortaya çıkan yeni durumlara hemen uyum sağlama, hızlı tüketim özellikleri ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjileri vardır. Bunun sonucunda da içinde yaşadıkları toplumla yabancılaşma, kuşak çatışması ve kimlik bunalımı gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Neticede ailesinden, aidiyetlerinden, dini-manevî değerlerinden kopmuş, arzularının, heva ve heveslerinin peşinde koşan, gününü gün eden, yüksek gayelerden ve ideallerden yoksun, zihinleri ve bilinçleri işgal edilmiş bir gençlik, ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz böyle bir gençlik de kendisini kuşatan çağın hastalıklarına karşı direnmekte güçlük çekecektir. 
Bugünkü gençlik, bir nesil öncesinin dünyasını kendisi için dar görmekte ve kendisi için kabul edilemez bulmaktadır. Gençlerimizle iletişim kurabilmemiz için, bugün, bu durumu dikkate alarak yeni bir dil ve üslup üzerinde çalışmalıyız. Aynı zamanda bugünkü gençlik, birey oluşuna çok büyük bir değer atfetmekte ve özel yaşamına müdahale edilmesini istememektedir. Bizlere düşen görev, gencin giyim, kuşam, hal ve hareketine müdahale etmek değil; onun düşüncesiyle karşılaşmaktır. Onun kalbiyle, zihin dünyasıyla iletişim kurmak, onunla sohbet ve muhabbet etmek, ona kendisini keşfetmesini sağlayan bir model olmaktır. Bugün bizler, gerçekten ürettiğimiz hizmetler içerisinde gençlerle diyalog kurabilecek bir dil ve üslubu bulmakta zorluk çektiğimizi, bunun için konuşmaktan çok dinlemeye ihtiyacımız olduğunu artık bilmeliyiz. Bu husus, gençlerin gönül dünyasına girmek ve onları anlamak için olmazsa olmaz bir gerekliliktir...