Eski Sağlık Bakanı
Dr. Ahmet Demircan'ı,
Refah Yol Hükümeti'nde
Devlet Bakanı olduğu
yıllardan beri tanıyan
ve o günden bugüne
kendisiyle hiçbir sorun yaşamayan
biriyim...
Mütevazı
yapısı
ve
uzlaşmacı
tavrıyla da
severim...
Dün bu köşede,
"Yıkan değil yapan eller"
başlıklı yazımda,
onun Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı'nın
Samsun'da açılması için verdiği
çabalardan söz etmiştim...
"Sağlık Bakanlığı'ndaki
bir yapı, Demircan'ın her girişimini engellemek için elinden geleni yapıyordu"
diye yazdıktan sonra
"istifa etmek zorunda kalmıştı"
demiştim...
Demircan,
devlet hastanelerinde
tıbbi alet ve cihaz konusunda
yerli ürünlerin
tercih edilmesinden yanaydı ve
dünyada kaliteli üretimle saygın bir yeri olan Samsun'daki
firmaları, böylece 
öne çıkarmak istiyordu...
Bu aynı zamanda,
Samsun'u ihya etmek olacaktı...
Hatta o dönemde, Büyükşehir Belediye Başkanı
Yılmaz'ın öncülüğünde
firmaların ortak olduğu
bir şirket bile kurulmuştu...
Bu, tıbbi alet ve cihazları
satın alacak sağlık kuruluşları için
güvence olacaktı...
Dönemin Sağlık Bakanı Demircan, "yerli ve milli" diyerek, 
aslında Türkiye'de üretilip, etiketi değiştirilerek
yeniden Türkiye'ye ihraç edilen
tıbbi alet ve cihazlara
ödenen dövizin önünü kesmek istemişti...
Ne olduysa, Demircan'ın
 "Milli ve yerli" ifadesinden
sonra olmuştu...
Kurum içinde ve dışında
çöreklenen
yapılar, özellikle 
karşıt görüşlü gazeteleri
kullanıp,
sipariş haberler yaptırarak,
Demircan'ı yıpratmak
istemişti...
Çünkü, Demircan
bu hamleyle düzeni bozacaktı...
O günlerde de
bunu yazmıştım...
Neyse, bu yaşananların
hepsi doğruydu...
Sadece onun "istifa etmek" zorunda
kaldığı ifadesinde yanılmıştım...
Yanılmamın
nedeni de yine o
günlerdeki
gazete manşetleriydi...
O yapı, Demircan'ın istifa
etmesini istiyordu...
Demek ki aklımda o kalmıştı... 
Eski Sağlık Bakanı Demircan, dün telefonla aradığında,
yazım için teşekkür etti
ve istifa konusundaki
hatırlatmayı yaparak,
"İstifa etmedim, kabine değişikliği oldu" dedi...
Sonra, onun döneminde 
başlatılan
şehir hastanesi çalışmaları
ile ilçelerdeki devlet hastanelerini
konuştuk...
Bütün bunları, 
Kanal S başta
olmak üzere
Samsun Medya Grubu mecralarında
anlatmak istiyordu...
Sözleştik!..
Demircan, dünkü
yazımın da sonunda 
ifade ettiğim
gibi
"Yapan eller, dert görmesin"
diyerek,
telefon konuşmasını bitirdi...
Yıllardır hep aynı şeyi yazdım
ve savundum...
Bu şehirde, çay ocağı açıp,
bir işsizin eline tepsi tutuşturarak,
ekmek veren 
insanlara bile
dua ettim...
Dünkü yazımı  "Yıkan değil
yapan eller dert görmesin" 

dileğiyle tamamlamıştım...
Bugün de 
Ramazan ayı
ve devamında
fakir fukara-garip gurabaya
karşı sorumluluk hissiyatıyla
davrananlar için de "Veren eller dert görmesin"
dileğinde bulunuyor;
"Allah razı olsun" diyorum...