1991 yılından bugüne kadar Türkiye bu kuruluşlardan çok çekti. Peki Türkiye olarak kredi derecelendirme kuruluşlarına mecbur muyuz?

15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra, fırsat kollar gibi ise Moody's ve geçen Cuma günü ise Fitch, ilk iş olarak Türkiye'nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına düşürdü. Üstelik Fitch, Türkiye'nin ülke notunu belirlemesi için anlaştığı ve yıllık abone ücreti ödediği bir derecelendirme kuruluşu.

DİĞER ÜLKELERİN NOTU NASIL?

Türkiye ile aynı notlandırılan ülkelere baktığımızda ise, haksızlık ve yanlılık tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Türkiye'ye, Guatemala, Vietnam ve Bolivya'yla aynı notu verenlerin, not belirlerken nasıl bir yöntem uyguladıkları sorusunu da cevaplamaları gerekir.

Yunanistan'daki borç krizi öncesinde, makroekonomik göstergeleri sinyal vermiş olsa da, her üç kuruluş da cömertçe not artırırken, Türkiye ve gelişmekte olan ülkelerde ise cömertliği bir kenara bırakalım, objektif davranmaktan uzaklar.

2008 küresel ekonomik krizini başarıyla yönetmiş Türkiye'ye olumlu not vermek için 2012'ye kadar bekleyen bu kuruluşlar, söz konusu “not indirme” olunca hiçbir fırsatı kaçırmıyor, hatta vehimsel ve sezgisel gerekçeler oluşturuyorlar.

MUHALİF PARTİ DİLİNİ KULLANIYORLAR

Ayrıca, Türkiye'ye not verirken diğer ülkelerden farklı olarak kredi derecelendirme kuruluşlarının muhalefet parti dilini kullanması, kredi derecelendirme kuruluşlarının ne kadar taraflı olduklarını gösteriyor.

BAKIŞ AÇILARI DEĞİŞMİYOR

"Kredi derecelendirme kuruluşları: Alternatif arayışlar"
Şu bir gerçek ki, zaman değişse de, ülke ekonomileri değişse de, bu kuruluşların Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ve azgelişmiş ülkelere bakış açısı değişmiyor. Kurdukları sömürü düzeni ile ülkelerin ve dolayısıyla firmaların hangi faiz oranlarında borçlanacaklarını verdikleri notlarla belirliyorlar. Ama notlandırmayı neye göre ve hangi kritere göre yaptıklarını açıklamıyorlar. Bu kriterleri kendilerinden başka da kimse bilmez. Açıkçası ben bir kriterleri var mı, ondan da şüpheliyim.

İşin ilgin tarafı, borç veren bankalar ve finansal kuruluşlar da notlandırma piyasasını elinde tutan üç derecelendirme kuruluşu dışındakileri kabul etmiyorlar. Bu da, şunu akıllara getiriyor: Derecelendirme kuruluşu ve borç veren bankalar ve finansal kuruluşlar ortak mı çalışıyor?

Alternatif oluşturma adına dünyada çok sayıda derecelendirme kuruluşu var artık, ancak bu üç kuruluşun kurduğu baskı oldukça etkili. Yine de, güçlü olma ve piyasaya kendini kabul ettirme adına mesela, Çin'deki Dagong derecelendirme kuruluşunun önemli bir aşama kaydettiğini de ifade edelim. Demek ki, bu baskı kırılabilir. Yüzyıldan fazla bir zamanda kurdukları bu sömürü düzeninin değişmesi için dünyayı yönlendiren bu oligopolcü üç kredi derecelendirme kuruluşlarına alternatif oluşturma zamanıdır. Çünkü, bu oligopol sisteme karşı durmak ve alternatifleri güçlendirmek, artık bir zorunluluk. (Erdal Tanas Karagöl-Yeni Şafak)

FİTCH'E TAZMİNAT DAVASI AÇILIR MI?

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in denetlenebilir gerekçelere dayanmadan not düşürmesi neticesinde zarar görenler dava açabilir.

Fitch, Moody’s, Standard & Poor’s gibi kuruluşların bir ülke ekonomisini derecelendirmelerinde objektif olmamaları, denetlenebilir gerekçelere dayanmayan değerlendirmeler yapmaları sonucu meydana gelen kamu ve özel sektör zararından sorumlulukları olacaktır. Olumsuz derecelendirmeye bağlı olarak Türkiye’den çekilmek zorunda kalan yatırım nedeniyle zarar gören Türk ortak böyle bir tazminat davası açabilir...

SOMUT GEREKÇE VAR MI?

Bu kuruluşlar Türkiye’nin ekonomik derecelendirmesini negatife çevirirken hangi somut verilere, hangi gerekçelere dayandıklarını objektif ve bilimsel olarak açıklamak zorunda. Aksi hukuken kabul edilemez. Türkiye’nin anlaşması bulunan kuruluşlara karşı sözleşmeye aykırılık, anlaşması bulunmayan kuruluşlara karşı ise haksız fiil hükümlerine göre tazminat davası açılması mümkündür.

Ancak tazmini istenen zarar ile objektif olmayan, taraflı ve kasıtlı olumsuz derecelendirme arasında nedensellik bağı bulunduğunun ispatı zorunlu. Olumsuz derecelendirmeye bağlı olarak Türkiye’den çekilmek zorunda kalan yatırım nedeniyle zarar gören Türk ortak böyle bir tazminat davası açabilir. (Prof. Erol Ulusoy-Milliyet)

TÜRKİYE NOTU DÜZELTEBİLİR!

Son not indirimleriyle beraber Türkiye, 3 önemli kredi dereceleme kuruluşunun üçünün de yatırım yapılabilir notlarını kaybetmiş oldu. Moody’s ve Fitch Türkiye’yi yatırım yapılabilir seviyenin bir kademe altında, Standard & Poor’s yatırım yapılabilir seviyenin iki kademe altında notluyor.

İKİ ŞEYE BAKIYORLAR

Kredi derecelendirme kuruluşları ülkelerin finansal yapılarını değerlendiriyor. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılamaz seviyeye inmesi, o ülkeye finansal yatırım yapılamayacağı anlamına geliyor.

Kredi dereceleme kuruluşlarının müşterileri, ülkelere borç verenler. Borç verenler için önemli olan kredinin ana parasını ve faizi geri alıp alamayacakları.

Kredi verenler için, ülkeye para gönderenler için (1) Gönderdikleri parayı ve faizini geri alıp alamayacaklarının yanında (2) Ülkede döviz fiyatının hızlı değişimi (devalüasyon) da önemli.

Devalüasyon, reel faiz oranının üzerine çıkınca, alacaklılar ana para faizini yurt dışına çıkarırken, getirdiklerinden daha düşük döviz alabiliyorlar.

PEKİ NEDEN KIRILDI?

Fitch, tarafından yapılan açıklamada, not indiriminin gerekçeleri olarak siyasi ve güvenlik gelişmelerinin, ekonomik performans ve kurumsal bağımsızlığı zayıflatmasını, anayasa referandumu sonrasında zaten aşınmış olan kontrol ve denge mekanizmasının kalıcı hale geleceği endişesi sıralanıyor.

Terör saldırılarının tüketici güveni ve turizme zarar verdiği, büyümenin ise son yıllardaki performansının oldukça altında bir düzeyde olduğundan söz ediliyor.

Fitch’in değerleme raporunda, ülkedeki siyasi ortamın sakinleşmesi durumunda bile, güvenlik sorunlarının düzelmesinin zaman alacağına, Başkanlık sitemine geçiş durumunda ise ülkede denge ve denetleme mekanizmalarının zayıflayacağı bir sistemin ortaya çıkacağına işaret ediliyor.

Kamudaki kitlesel tasfiyeler, olağanüstü hal, basına yönelik operasyonlar ve terör saldırıları, dış borcun gayri safi yurtiçi hasılaya oranının dört yıl içinde yüzde 22’den 30’a çıkması, 2016’nin ikinci yarısında büyümede yaşanan sert düşüş, yatırımların artmayacak olması, enflasyonun iki haneli rakamlara çıkması olasılığı ve güvenlik endişesi nedeniyle turizm gelirinin 2013 - 2015 döneminden çok daha düşük kalacak olması, Türk ekonomisinin riskleri olarak sıralanıyor.

‘BİR ŞEY OLMAZ’ DEMEMEK LAZIM

Küresel ekonominin ve de ulusal ekonominin normal dönemlerinde de cari açığımız nedeniyle dış kaynak bağımlılığımız vardı.

Olumsuz gelişmeler nedeniyle, ihracat gelirimizi artıramıyoruz. Turizm gelirlerimiz azaldı. Ekonomimiz yavaşladı. Yatırımları, üretimi artırmak için, artan savunma harcamalarımızı karşılamak için daha çok dış kaynağa ihtiyacımız var.

“Kredi notu indirilirse indirilsin... Bizi etkilemez“ diyemeyiz. Kredi notunun indirilmesi döviz girişini yavaşlatır. Kredilerde maliyetin artmasına, vadenin kısalmasına yol açar.

Döviz trafiğinin tıkanması, yatırımda ve üretimde de tıkanmaya neden olur.

İşte bu nedenle kredi notumuzun kırılmasına yol açan olumsuzlukları düzeltmek mecburiyetindeyiz.

Daha önceki yıllarda kırılan notları nasıl düzeltti isek, ekonomiye önem verdiğimizde, notlar gene yükselir. 

kaynak:haber 7(milliyet)