SEVDİĞİ MESLEĞİNİ BIRAKMAK ZORUNDA KALMIŞ
15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşananların ardından FETÖ’nün, Türk Silahlı Kuvvetler içinde nasıl yuvalandıkları gözler önüne serildi. Darbe girişiminden sonra da TSK içinde FETÖ’cü olmayan diğer ordu mensuplarını nasıl zor durumda bırakıldıkları da bir bir gün yüzüne çıkmaya başladı. İşte bu durumu bizzat yaşayanlardan biri de eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığında Deniz Piyade Astsubayı Veli Gümüştaş... Bunlar yüzünden çok sevdiği mesleğini bırakmak zorunda kaldığını iddia eden Gümüştaş, “Bunlarla hem yargı zemininde hem de idari makamlarda hukuk mücadelemi sürdürüyorum” dedi.

FOÇA’DA KABUS DOLU GÜNLER BAŞLADI
Makine Mühendisliği bölümünü kazanmasına rağmen çocukluk hayali olan askerlik mesleğini tercih eden Veli Gümüştaş, ordu içinde darbeci komutanların baskısı ve işkencesi nedeniyle çok sevdiği astsubaylığı bırakmak zorunda kaldığını ileri sürdü. Gümüştaş, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında Deniz Piyade Astsubayı olarak İskenderun’da 2003 yılında başladığı meslek hayatının ilk 5 yılında her hangi bir baskıyla karşılaşmadığını, 2008 yılında İzmir Foça Deniz Üs Komutanlığı Güvenlik Taburu Komutanlığına atandıktan sonra kabus dolu yıllar geçirdiğini anlattı.

"YAŞADIKLARIM İÇİN İŞKENCE KAVRAMI ABARTI DEĞİL"
2008’den 2013 yılına kadar psikolojik işkenceye maruz kaldığını ifade eden Gümüştaş, çok sevdiği askerlik mesleğini neden bırakmak zorunda kaldığını şöyle anlattı: “Rencide edilme, aşağılama, hor görülme ve dışlama şeklinde mobbing yaşadık. Göstermelik gerekçelerle, iftiralarla, çeşitli disiplin cezaları ve askeri mahkeme süreçleri yaşadık. 1 sene içerisinde 3 ayrı hapis cezası, iki ayrı mahkeme ve ’psikolojisi bozuk’ iftirasıyla GATA’da muayene edilmem ile ilgili süreçler yaşadım. GATA’da psikolojik sorunum olmadığı beli olduğu için yarım günde sağlam raporumu alıp hak arama mücadelemi devam ettirdim. Yaşadıklarımı anlatırken ‘işkence’ kavramı abartı değil. Bu psikolojik bir işkenceydi. Psikolojik işkenceyi yapan 3 kişiydi. Bu kişiler sürekli diğer personeli de kışkırtmak suretiyle birlik halinde hareket ediyorlardı. Diğer personelle birlikte ise toplamda 9 kişidir. Benim 9 kişiyi şikayet etmemde hepsinde haklı gerekçelerim vardı. Çünkü bu 9 kişi yüzünden ben mağdur oldum. Her biri bana ayrı bir zarar verdi” diye konuştu.
"KENDİLERİ GİBİ BAŞBAKAN’A HAKARET ETMEMİZİ BEKLİYORLARDIR"
Ordu içindeki darbeci komutanların sürekli hükümete ve başbakana yönelik hakaretler yağdırdığını, kendileri gibi düşünmeyen kişilere her türlü işkenceleri yaptıklarını belirten Gümüştaş, “Bu 3 kişi her gün sistematik olarak hükümetimize, iktidar partisine, o dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ağır hakaret ve küfürler ve ağır ithamlarda bulunuyorlardı. Bunların bu şekilde davranması suç olmasına rağmen kendileri bununla yetinmeyip kendileri gibi düşünmeyen, davranmayan, konuşmayan, onlar gibi hakaret etmeyen kişilere karşı bir tutum içerisine girdiler. Beni ve bazı arkadaşlarımı mimlediler. Ben onlar gibi davranmadığım için ötekileştirdiler. Kapalı kapılar ardından sürekli hakkımızda kulis yaparak haksız yere cezalar almamıza aşağılanmamıza, hor görülmemize neden oldular. 3 sene bu şekilde devam etti” dedi.

Bu haksızlık ve hukuksuzluklara daha fazla dayanamayıp demokrasi ve hukuk çerçevesinde çeşitli şikayetlerde bulunduğunu ifade eden Gümüştaş, o yıllarda Milli Savunma Bakanlığı Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı makamlarına, BİMER’e, Askeri Yüksek İdari Mahkemesine sürekli şikayetlerde bulunmasına rağmen her hangi bir sonuç alamadığını söyledi. Askeri makamların bu olayların üstünü o dönemlerde kapattığını ifade eden Gümüştaş, “Diğer siyasi makamlar, devlet büyüklerimiz olayı anlayamadıkları için hakkımızı elde edemedik. Hakkımız, hukukumuz ayaklar altına alındı. Bu şekilde olayların sürekli örtbas edilmesinden dolayı çok sevdiğim hayalim olan askerlik mesleğimden ayrılma kararı aldım. 10 yıllık görev sonunda kanunun bana verdiği hakla kendi isteğimle mesleğimden ayrıldım Ayrıldıktan sonra deyim yerindeyse tam bir boşluğa çıktım. Yani başka bir iş güvencem yoktu. 3 ay sonra yeniden bir devlet kurumuna memur olarak çalışma hakkı kazandım.” diye konuştu.

Gümüştaş yaşadıklarını şu cümlelerle anlattı: “Ben bütün bu psikolojik saldırılara, bütün bu haksızlıklara, hukuksuzluklara hep hukuka sığınarak, demokrasiye inanarak dayandım. Dini inancım da yüksek olduğu için intihar girişime başvurmayıp hakkımı hukukumu arayarak bu konuları düzelteceğimi düşünerek mücadele ettim. Mesleğimi bıraktıktan sonra da bu yapılanlarla ilgili şikayette bulundum. Sivil savcılığa müracaatta bulundum. Sivil savcılığa durumu bütün açıklığıyla aktardım ancak sivil savcılık görevsizlik nedeniyle askeri şahısları ilgilendiren konu olması nedeniyle dosyayı askeri savcılığa intikal ettirdi. Yaşadığım onca şeyden sonra mağduriyetim var. Mesleği bırakmak zorunda kaldım. 5 tane tanığım var. 4 tanesi de mağdur durumundaydı. Bütün bunlara rağmen belli bir oyalama süreci geçirdikten sonra bana kovuşturmaya yer olmadığına dair bir yazı ulaştı. Ve bu kararın altına imza atan askeri savcı olarak görevli kişi ayrıca beni ağır şekilde itham etmiş ve konuyu çirkin bir şekilde kapattı. Kendisinin açıklamasında ‘Dinlenen tanık ve şüpheli beyanlarından müştekinin 10 yıllık zorunlu hizmet süresini tamamlamaya müteakip işinden memnun olmaması nedeniyle TSK’dan ayrılıp bir kamu kurumunda iş bulabilme amacıyla siyasi görüşünden dolayı baskıya uğradığı ve mobbinge maruz kaldığı iddialarını ortaya attığı kanaatine varılmıştır’ diye çirkin bir ithamda bulunmuştur. Hem benim mesleğime olan bağlılığımı hem de yaşadığım bütün mağduriyetleri kendi ideolojik ve çarpık zihniyetiyle tamamıyla karalamıştır. 9 kişi hakkında şikayetçi olduğum kişileri örtbas eden, yok eden askeri savcı olarak görevli Askeri Hakim Üstteğmen E.K.’in şuanda darbecilik suçlamasıyla tutuklu olduğunu öğrendim. Ben daha önce kendisini göreve ihmalden dolayı şikayet etmiştim. Fakat o dönemde dikkate alınmamıştı. Bütün bu durumların bir biriyle bağlantılı olduğunu, 9 kişinin içinde askeri hakiminde olduğuna dair Anayasa Mahkemesine ek dilekçeyle başvurdum. Anayasa Mahkemesinin bu durumum hukuk çerçevesinde değerlendireceğini düşünüyorum. Bunlarla hem yargı zemininde hem de idari makamlarda hukuk mücadelemi sürdürüyorum" dedi.