Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum, Milliyet’e yaptığı değerlendirmede Anayasa değişikliğinin bir rejim değil, sistem değişikliği olduğunu vurgulayarak, “Birinci kurtuluşla cumhuriyeti kazandık. İkinci kurtuluşla demokratik bir cumhuriyet kazanmış olacağız. Türkiye aslında kuruluşunu tamamlıyor ve bunun ilk adımı da anayasa değişikliğidir” dedi. Uçum, anayasa değişikliği ile ilgili olarak objektif açıklamaya ihtiyaç olduğunu belirterek şunları söyledi: 
SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ: Bunun objektif açıklamasına ihtiyaç var. İşin bazı uzmanları olayı çarpıtarak anlatıyor. Bazı destekleyenler ise anlattıklarıyla kafa karışmasına yol açıyor. Önerilen değişiklik rejim değil sistem değişikliğidir. Türkiye başkanlık sistemini tecrübe etmemiştir. Türkiye’nin tecrübe ettiği sisteme parlamenter deniliyor ama bu da tam parlamenter hükümet modeli değil. Birinci Meşrutiyet ile başlayan sentez siyasal sistem deneyimi bugüne kadar 60 darbesi, 71 muhtırası, 80 darbesi, 82 anayasası, 28 Şubat 97 modernize darbe, 27 Nisan 2007 muhtırası ile malul olmuş bir sistemi gösteriyor. Halk darbeci gelenekle mücadele ederken demokratik siyaset yoluyla sisteme etki yapmaya çalıştı. Bu şekilde yapılan sistem içi revizyonlar mevcut sistemde iç çelişkiler ve çatışmalar üretti. 2007 yılında halkın cumhurbaşkanını seçme hakkını ele geçirmesi ve 2014 yılında cumhurbaşkanını seçmesiyle sistem anomalisi iç tutarsızlığı had safhaya ulaştı. 15 Temmuz gerici faşist kalkışması sistem içi çatışmayı zirveye taşıdı. Sistemin iç iktidarları, vesayetçi yapıları parçalandı. İşte tecrübe edilen siyasal sistem bu sorunlarla sakatlanmış vesayetçi parlamenter hükümet sisteminden başka bir şey değil. Bu nedenle ülkemizde anayasa ve tabi ki hükümet sistemi tartışması hiç bitmedi.
HUKUK MÜHENDİSLİĞİ YAPAMAZSINIZ: Devletle toplumun ilişkisinin yazılı hali anayasadır. 27 yıldan beri anayasa tartışıyoruz. Çünkü bürokratik egemenlikten muzdaribiz. Bürokratik egemenlik demek demokratik siyasetten ve demokratik meşruiyet ilkesinden bağımsız örgütlenmiş asker, yargı ve idari bürokrasidir ve devletin diğer kurumlarıdır. Halkın üzerinde ağır baskılar oluşturulmuştur. Hukuk mühendisliği yapanlar daima gayri meşru bir işle uğraşmışlardır, faşizan yapılar ve uygulamalar üretmişlerdir. Devlet ve toplum arasında çelişki doğurmuşlardır. Gelinen noktada 15-16 Temmuz Milli Demokratik Halk Devrimiyle birlikte bu çelişki çözülmüş ve devlet ile toplumun ilişkisini yeniden inşa ihtiyacı siyasi bir zorunluluk olarak önümüze çıkmıştır. Bu yeniden inşa artık hukuk mühendisliğiyle yapılamaz. Baskıcı olmayan, halka ve siyasete alan açan bir hukuk yaklaşımıyla bu inşayı yapmak gerekiyor. İşte anayasa değişikliği böyle bir hukuk anlayışının ürünüdür.
KADROCU HAREKETLERİN HAYALİ: Kadrocu solcular ve diğer kadro hareketleri hep devleti ele geçirme hayali kurarlar. Darbecilik geleneğinin kökünde kadroculuk yatar. İttihat geleneği, kadrocu hareketler ve seçkinci sol, devlete sızan faşist FETÖ örgütü hepsi kadroculuk üzerinden darbecilik geliştiren yapılar oldu. Bürokratik kurumsal faşizmi siyasal faşizmden ayıran da kadroculuktur. Ülkemizin devlet yapısı özellikle 1961 Anayasa’sıyla birlikte kadrocu hareketlerin ele geçirmesine, işgal etmesine müsait kapalı bir yapı olarak kuruldu. O tarihten sonra yaşadığımız beş darbe ve muhtıra ile 15 Temmuz’da yaşadığımız gerici-faşist devirme ve işgal girişimi, uygun zeminleri bu devletin kapalı yapısı sebebiyle buldu. 
DEVLET YENİDEN İNŞA EDİLMELİ: Şimdi devletin kapalı yapısı bir ölçüde dağıtıldı. Ancak yeni inşa yapılmaz ise ya da geç kalınırsa başka kadrocu halk düşmanı yapıların devletin halen devam eden bu zaafını kullanabilir. Tehlikeyi tamamen gidermenin yolu anti demokratik kapalı devlet yapılarını tümden tasfiye edip demokratik açık devlet yapılarını kurarak cumhuriyetimizi güçlendirmektir.
MHP KURUCU İTTİFAKA EVET DEDİ: Olgunlaşmış değişimlerin karşısında duranlar yok olur. Değişime yardımcı olanlar ise geleceğin sorumluluğunu üstlenir. MHP basit bir parti ittifakı yapmış değildir, güçlü bir liderliğe ve yürütmeye ihtiyaç olduğunu gördüğü için sistem değişikliğine “evet” demiştir, bunu da ülke için, millet için, demokratik devletin geleceği için demiştir. Bu açık bir ittifaktır. Kapalı bir ittifak değildir. Yani ikinci kuruluşa; ülke ve millet esaslı katkı vermek isteyen herkes yeniden inşa sürecine katılabilir. Yeniden inşanın karşısında duranlar ise savrulup giderler.
TÜRKİYE KURULUŞUNU TAMAMLIYOR: Birinci kurtuluşla cumhuriyet kazandık. İkinci kurtuluşla demokratik bir cumhuriyeti kazanmış olacağız. Türkiye aslında kuruluşunu tamamlıyor ve bunun ilk adımı da anayasa değişikliğidir. 

Hakları geliştiren bir adım

Değişiklik paketi sadece hükümet modelini içermiyor. Bu paketin hakları geliştiren özelliği de çok güçlü: Milletvekilliği sayısının artırılması temsil hakkının güçlendirilmesidir. Gençliğin temsili üzerinden 18 yaşa seçilme hakkı verilmesiyle 18-25 yaş arasında yer alan atı buçuk milyon gencimizi ilgilendiren bu değişiklik seçilme hakkını güçlendiriyor. Savaş halleri hariç askeri yargının ve mahkemelerin kaldırılmasıyla doğal hakim ilkesi güçlendiriliyor. Yargı açısından tarafsızlık vurgusuyla adil yargılama hakkına ilave güç kazandırılıyor. 
Sıkıyönetimin kaldırılmasıyla, demokratik siyaset Ordu hiyerarşisinde yapılan değişiklikle demokratik iradenin gücü artırılıyor. Demokratik siyaset bürokrasi ilişkisini doğru bağlamına oturtuyor. Halka cumhurbaşkanı adayı gösterme hakkı tanınarak halk inisiyatiflerinin önü açılıyor. Hükümet modelinin ortaya koyduğu imkanlarla halkın seçim hakkı ve siyasete katılma hakkının diğer alanlarında da çok güçlü pozisyona getirildiğini de unutmamak gerekir.

ÇOĞULCULUĞA DAYANAN BİR SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ VAR:

Siyasal sistem üzerinde toplumsal uzlaşma, bütün toplumun aynı modelde mutabık kalması olarak değerlendirilemez. Doğru olan yeterli uzlaşmanın sağlanmasıdır. Yeterli uzlaşmanın esasını ise çoğulcu bir destek almak oluşturur. Çoğulcu destek yüzde yüz destek demek değildir. Çoğulculuğu garantileyecek minimum sayısal destek anlamına gelir. Buna göre “Doğrudan millet hükümeti” modeli getiren bu sistem, kendi içinde getirilen güvence mekanizmalarının yanı sıra demokratik işleyişi garantileyecek çok önemli bir özelliğe sahip. O da hükümetin, yani cumhurbaşkanının en az yüzde 50 oy +1 kişi ile seçilebilmesi. Türkiye sosyolojisinin çeşitliliği ve çeşitlilik içindeki farklı derinlikler gözetildiğinde en az yüzde elli artı bir kişinin oyunu almak ancak çoğulcu bir yapının desteğiyle olur. Çoğulcu yapılar ise demokrasinin en önemli güvencesidir. Bu açıdan bakıldığında halk oylamasında aranan sayısal çoğunluk da çoğulcu desteği garanti eden bir orandır. Elbette sayısal meşruiyet ve minimum çoğulcu destek için en az yüzde elli artı bir kişinin oyu yeterlidir. Böyle olsa bile sayısal meşruiyeti güçlendirmek ve bu şekilde sosyolojik tabanı genişletmek için halk oylamasında daha yüksek bir oranda evet çıkması için çalışmak doğru yaklaşımdır. Bu çalışma yapılırken, önerilen sistemin kapsayıcı özelliği daha fazla öne çıkarılmalıdır. Çünkü hakikaten bir reform süreci başlatan bu değişiklik hukuken dışlayıcı Türk Milleti anlayışından bütün kimlikleri, değerleri, yaşam tarzlarını eşit ve güvenceli gören kapsayıcı Türk Milleti anlayışına geçişin adımıdır.

OTORİTERLEŞME ÇIKMAZ

Önerilen değişiklikle demokratik standartlarımız gelişiyor. Bu bağlamda; gerçek anlamda güçler ayrılığını düzenleyen çifte demokratik meşruiyeti hüküm altına alarak hükümet ve meclis özdeşliğine son veren bir değişiklik söz konusu. İkisi de halk tarafından seçildiği için meşruiyet açısından eşit olan hükümet ve meclis ilişkisinde fonksiyon açısından meclisi üstün kılan bir model var. Meclisin; cumhurbaşkanının kararname yetkisinde, birlikte seçimlerin yenilenmesinde, bütçe teklifinin kabul ve ret sürecinde, hükümeti denetlemede hükümete karşı bariz bir üstünlüğü var. Meclis bu üstünlüğünü Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları soruşturma yetkisiyle pekiştiriyor. Bakanların dokunulmazlığını kaldırma yetkisine sahip olarak da bu üstünlük daha güçlü kılınıyor. Ayrıca yargı idaresine ilişkin HSK üyelerinin seçiminde doğrudan demokratik meşruiyete dayanan hükümet ve meclis arasında üye seçimini paylaştırarak burada da meclise üstünlük tanıyarak, yargı idaresinde dolaylı demokratik meşruiyeti gerçekleştiren bir sistem var. Üç kuvvet açısından bakıldığında yargının fonksiyonel olarak hükümet ve meclise karşı üstünlüğü de güvence altına alınıyor. Yargı organı anayasa yargısı denetimi yoluyla hem meclisi hem hükümeti denetliyor. İdari yargı yoluyla hükümetin diğer tüm genel ve birel işlemlerini ve eylemlerini denetliyor.

DAKTİLO İLE E-MAİL ATMAK GİBİ

Hukuk üretimi siyaseti vetoplumu dikkate almalıdır, toplumu ve siyaseti kendine, tek tip bir anlayışa, bir ideolojik koda uydurmaya çalışmak meşru hukuk olmaz. Ayrıca artık revizyondan reforma geçilmeli. Bu bir zorunluluk. Bugüne kadar anayasa değişiklikleriyle devleti öyle ya da böyle işletmeye çalışıyorduk. Ama sorun tam çözülmüyor. Adeta daktilo ile e-mail atmak gibi. Eski bir arabayı tamir ede ede bugüne gelebildik. Ama Porsche ile yarışmaya çalışıyoruz. Artık reform yapmak zorundayız. Bu değişiklik hükümet modeli reformuyla reform sürecini başlatan bir adım olacaktır.

 FESİH YOKTUR
18 madde var ama 69 maddeyi etkiliyor. 21 madde yürürlükten kaldırılıyor. Yani 154 maddeye iniyor anayasa. Önerilen modelde çifte meşrutiyet ilkesi var. Hem meclis, hem hükümet halk tarafından doğrudan seçilir. Parlamenter sistem tekli meşruiyete dayanır. Sadece meclis halk tarafından seçilir. Parlamentonun içinden çıkan hükümet ise dolaylı meşruiyete dayanır. Deniliyor ki cumhurbaşkanının fesih hakkı var, oysa mevcut sistemde fesih hakkı vardır ve bu hak önerilen modelde yoktur. Önerilen modelde seçimlerin birlikte yenilenmesi yetkisi vardır. Cumhurbaşkanı veya Meclis seçimleri yenileme yetkisi kararı verirse her iki organ da seçime gitmek zorundadır. Bu yetki Cumhurbaşkanı bakımından istisna Meclis bakımından olağan bir yetkidir.

Halk el koydu

Yargısal denetimler hak ve özgürlükler adına yapılıyorsa meşrudur. Aksi denetimler yani demokratik siyaseti bastırmak için yapılanlar gayrimeşrudur. 2007 yılında çıkan AYM’nin 367 garabet kararı bu gayri meşru müdahalelerden biriydi. Mevcut sistem daima kriz üretmeye elverişli. Krizi çözmenin yolu halka gitmek, gerektiğinde halka zaten asil olarak sahip olduğu yetkileri doğrudan kullanması için devretmektir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı halka gitti. Yani cumhurbaşkanlığı pozisyonuna halk el koydu. Halk demokratik kazanımlarını geliştirdi. Bir hükümet modeli önerdiğinizde halkın bu demokratik kazanımlarını yok sayamazsınız. Halkın demokratik yetkilerini elinden alacak, geriye götürecek modeller öneremezsiniz.

Tarihsel bağlantı ile çözülür

Erzurum, Sivas Kongresi ve Kurtuluş Savaşımız aynı zamanda kapsayıcı bir anlayıştır. 1924 yılından sonra sürdüremedik ama bu kapsayıcılığı ihya eden politik yaklaşımlarla sorunlarımızın çözüleceği anlaşıldı. Son 15 yılda bu kapsayıcı anlayışla kurtuluşumuzun felsefesi canlandırıldı. Ancak süreç henüz tamamlanmadı.