Dünya Nükleer Birliği’nin düzenlediği (WNA) “Stratejik e-Forum-2020” kapsamında gerçekleştirilen “Nükleer enerjinin sosyo-ekonomik ve çevresel faydalarını maksimize etme” konulu panelde, endüstrinin nükleer enerjiye verilen desteği güçlendirmek için neler yapabileceği ve bu projelere ev sahipliği yapan ülkelere nükleer enerji projelerinin sağladığı geniş faydalar masaya yatırıldı.

Cameco CEO’su Tim Gitzel’in başkanlık ettiği panelde konuşan Rosatom Sürdürülebilirlik Direktörü Polina Lion, şirketlerinin 50 ülkede gerçekleştirdiği proje geliştirme deneyimini panelistlerle paylaştı. Rosatom’un halihazırda proje yürüttüğü Bangladeş, Macaristan ve Mısır gibi farklı ülkelerin ekonomik kalkınma, enerji sistemleri ve sismik sistemler açısından farklı şartlar ve koşullar sunduğunu belirten Lion, “Nükleer santral tasarıları, tasarının sunulduğu ülkenin ihtiyaçlarını hesaba katan bir şekilde uyarlanmalıdır. Yeni nükleer santrallerin yapıldığı ülkeler güvenli ve düşük maliyetli bir elektrik kaynağı oluşturmanın ötesinde yeni işler, yüksek öğrenimde artış ve yerel altyapı iyileştirmeleri gibi nükleer santrallerin getirdiği diğer faydalarla da ilgilenmektedir” diye konuştu.

“Nükleer, rüzgar enerjisi ile aynı karbon ayak izine sahip”

Yeni inşa tekliflerinin ticari, teknolojik ve sosyo-ekonomik parametrelerin bir kombinasyonunu sunması gerektiğini belirten Lion, bunların yanı sıra ‘ekoloji’ ve ‘iklim’ parametrelerinin de ihmal edilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Lion, “Nükleer enerji, rüzgar enerjisi ile neredeyse aynı karbon ayak izine sahip. Ancak buna rağmen Avrupa’nın yenilenebilir enerji talebindeki mevcut büyümesi çelişkili görünüyor. Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir finans sınıflandırması, nükleeri gri bölgeye koyuyor. Ancak nükleer toplulukta, nükleer enerjinin sürdürülebilirliğe ve karbon nötrlüğüne değerli bir katkı sağlayabileceğine dair hiçbir şüphe yoktur. Covid-19 salgını; nükleerin, binlerce işi güvence altına alan yüksek güvenlik standartlarına sahip, istikrarlı bir elektrik tedarikini garanti ettiğini doğruladı” ifadelerini kullandı.

Lion, nükleer enerjinin Avrupa ve ötesinde sürdürülebilirliği konusundaki algının, yerel topluluklar kadar yetkililerin, bankaların ve yatırımcıların zihniyetini de etkilediğini kaydederek, "Ortak çabalarımızın nükleer enerjinin sürdürülebilir kalkınma üzerindeki etkilerine dair ayrıntıların aktarılması ile ilgili olması gerektiği konusunda panelde yer alan meslektaşlarımla hemfikirim" dedi.

“Nükleer enerji halka daha iyi anlatılmalı”

Panele katılan Güney Kore Kyung Hee Üniversitesi’nden Profesör Bum-Jin Chung da nükleer enerjinin ucuz ve çevre dostu olduğunu, çünkü sera gazı üretmediğini belirterek, tüm bu özelliklerin halk tarafından yeterince bilinmediğine dikkati çekti. Chung, “Daha kötüsü, insanların sahte haberler nedeniyle nükleer enerjiden korkma eğiliminde olması. Halkın bu korkusu, politikacılar tarafından daha fazla onay alma amacıyla kolayca istismar edilebilir. Güney Kore’de olan buydu” şeklinde konuştu.

Nükleer enerjinin faydalarının daha fazla nükleer santral inşa edilmeden anlaşılamayacağını, ancak halkın olumsuz algısının nükleer genişlemeyi engellediğini belirten Chung, "Halka ulaşmayı denedik ama başaramadık. İletişim daha etkili olmalıydı. Nükleer enerjinin ekonomisi, güvenliği ve sera gazına ilişkin faydaları üzerine klişeleri tekrarlamak yerine, halkın sorduğu soruları yanıtlamalıydık. Sahte haberleri incelemeli ve çürütmeliydik" açıklaması yaptı.

Panelde söz alan CNNC International Genel Müdür Yardımcısı Liu Changxian ise 9 Eylül tarihinde Tianwan Nükleer Santrali’nin 5’nci ünitesinin ticari faaliyete geçtiğini hatırlatarak, bunun Çin ve dünya nükleer endüstrisi için iyi bir haber olduğunu söyledi. “Çin’de şu anda faaliyette olan 48 reaktör var. 14’ü yapım aşamasında ve yakında dört ünitenin daha inşaatı başlayacak” diyen Changxian, nükleer enerjinin sosyal, ekonomik ve çevresel faydalarına inandıklarını belirtti.

“Mevcut nükleer filo korunmalı”

Uniper İsveç ülke başkanı Johan Svenningson ise iklim değişikliğiyle mücadelenin yanı sıra güvenli enerji üretimini sağlama çabaları kapsamında birkaç yeni ülkenin nükleer santral inşa ettiğini veya etmeyi düşündüğünü dile getirdi. Svenningson, “Nükleer projeler, uzun vadeli, yüksek teknolojili projeler olarak ekonomik büyüme ve canlandırma sağlarken, aynı zamanda beraberinde onlarca yıllık güvenilir, karbonsuz enerji de getiriyor. Bir ülkenin refahı ve ekonomik kalkınması enerji arzına bağlıdır. Uygun fiyata yüksek kaliteli enerjinin mevcudiyeti daha yüksek bir refah düzeyine kapı açar. Yeni santral inşa etmenin yanı sıra, karbonsuz bir enerji temini sağlamak için mevcut nükleer filoyu korumamız gerekiyor” dedi.

“Nükleerin, bir "yüksek teknoloji" endüstrisi olarak yüksek teknolojili iş yaratımına öncelik verdiğini kaydeden Svenningson, “Nükleer santrallerin yüksek ön maliyetleri vardır. Ancak, 60, 80 veya daha fazla yıl boyunca çalışırlar ve bu süre zarfında çok sayıda iş imkanı ve başka faydalar sağlarlar. Sektör olarak birbirimizle konuşmakta iyiyiz, ancak daha fazla ses çıkarmalıyız. Kendi ülkelerimizde fikirlerimizi geniş kitlelere ulaştırmalıyız. Bu, özellikle Avrupa’da nükleer enerjinin genişlemesini ve yenilenebilir enerji ve doğal gaza dayanan bir AB hidrojen stratejisini durdurmak isteyen ‘güçlü anti-nükleer seslere’ karşı koymak için yapılmalıdır” diye konuştu.

“Nükleerin hikayesini anlatmaya devam etmeliyiz”

GE Hitachi Nükleer Enerji Başkanı ve CEO’su Jay Wileman da nükleer enerjinin çevresel ve sosyo-ekonomik faydalarının açıkça ortada olduğunu belirtti. Nükleer santrallerin 2019’da yalnızca ABD’de 476 milyon ton karbon salınımını önlediğini hatırlatan Wileman, “Nükleer enerjinin ortaya çıkardığı iş imkanları her bir santraldeki istihdamın yanı sıra hem yerel hem de uluslararası tedarik zincirine ve bu altyapıyı destekleyen ikincil işlere kadar uzanıyor. Bu, nükleer enerjinin en önemli sosyo-ekonomik faydalarından biridir. Nükleerin sağladığı tüm bu faydalar harika. Bu hikayeyi anlatmaya devam etmemiz gerekiyor. Ancak nükleer maliyetlerini düşüremezsek, bu faydaların hiçbiri gerçekleştirilemeyecek. Nükleer enerjinin rüzgar, karma çevrim, gaz ya da diğer tüm üretim kaynakları ile rekabet edebilecek maliyette olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.