Bartın Valiliği ve Bartın Üniversitesi tarafından “15 Temmuz Darbe Girişiminin Ekonomik Etkileri” adlı bir video konferans gerçekleştirildi.

Video konferans uygulaması ve sosyal medya hesaplarından canlı olarak yayınlanan konferans Bartın Üniversitesi Genel Sekreteri, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı Doç. Dr. Said Ceyhan tarafından verildi. İlk olarak 15 Temmuz darbe girişiminde yaşanılanları aktaran Ceyhan, “Darbecilerle mücadele ederek ebediyete intikal etmiş tüm şehitlerimize rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Gazilerimizden ebediyete irtihal edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara acil şifalar diliyorum” dedi.

“15 Temmuz’un ekonomik etkileri ağır oldu”

17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişiminin ekonomik etkilerinin çok ağır olduğunu aktaran Ceyhan, “Makro göstergeleri 15 Temmuz sonrası ile karşılaştırırsak, darbe girişiminin ekonomik etkilerinin çok ağır olduğunu görürüz. Aslında, 15 Temmuz öncesi, 17-25 Aralık müdahalesiyle de hükümet değiştirilmeye çalışılmış, yapılan operasyonlarla ekonomik açıdan ülkeye zarar verilmek istenmiştir. Burada başarısız olununca, 15 Temmuz 2016’da askeri darbeye başvurulmuştur. Türk halkının basireti ve vatanseverliği sayesinde bu girişim de başarısız olmuş ancak yaşanılanların ekonomik açıdan faturası, darbe sonrası dönemde yukarıda ifade ettiğimiz makro göstergelere olumsuz yansımıştır. Enflasyon ve faiz oranları artmış, istihdam verileri bozulmuş ve büyümede yavaşlama meydana gelmiştir. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Standard & Poor’s, Moody’s ve Fitch’in kalkışmanın hemen ardından not indirimine gitmeleri ve Türkiye’nin yabancı yatırımcının gözünde daha da riskli bir ülke haline getirilme çabaları oldu” dedi.

“Hedef sadece siyasi iktidar değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisiydi”

Ceyhan, darbe girişiminin hedefinde sadece mevcut siyasi istikrar değil, istikrarlı bir şekilde büyüyen Türkiye ekonomisinin de olduğunu da vurgulayarak, “Türkiye’nin ekonomik büyüme performansı, artan refah seviyesi, dış yatırımcılar için cazibe merkezi olmasıyla sürekli yükselen bir grafik çizmesi, birilerini ciddi şekilde rahatsız etmişti. 15 Temmuz öncesinde, 2016 yılının ilk altı ayı büyüme oranı yüzde 4,9, bütçe açığının GSYH oranı yüzde 1’in bile altında, AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stokunun GSYH’ye oranı yüzde 27,1, cari açığın GSYH oranı yüzde 3,5, işsizlik oranı yüzde 10,2, enflasyon oranı yüzde 7,64, USD/TL kuru 2,87, iki yıllık gösterge faiz oranı yüzde 8,7 civarında, Türkiye’nin CDS oranı 221,31 seviyesindeydi. Bu tarihte Türkiye’nin notu ise yatırım yapılabilir not düzeyindeydi” diye konuştu.

“Darbe girişimi sonrası Dolar kuru yükselişe geçti, Borsa değer kaybetti”

Darbe girişiminin Dolar kur dengelerini de negatif olarak değiştirdiğinin altını çizen Ceyhan, “Dolar kuru, darbe girişiminin gerçekleştiği gün itibariyle 2.88TL iken hemen ertesi gün Dolar kuru yükselişe geçerek dört gün içinde yaklaşık 3.10 TL seviyesine çıkmıştır. Artış oranı yüzde 7.6 olmuştur. Kurdaki gelişmenin benzeri Kredi İflas Takası göstergelerinde de gözlenmiştir. Bu gösterge 11 Temmuzda 215 iken 20 Temmuz 2016’dan itibaren yükselerek yaklaşık olarak 290 a çıkmıştır. Buradaki artış oranı yüzde 34 olmuş ancak hemen ertesi gün düşüşe geçmiş bulunmaktadır. 2 Yıllık Devlet Tahvili yıllık faiz oranı 11 Temmuz 2016 da yaklaşık yüzde 8.4 iken 21.Temmuzda yüzde 9.4 e yükselmiştir. Avrupa birliğinde bu oranın normalde yüzde 1’ler civarında seyrettiği dikkate alındığında bunun ekonomimiz üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğu ve dış borç stokumuzu ne kadar olumsuz etkilediği anlaşılacaktır. Darbenin ulusal Borsamız üzerindeki etkisi de negatif olmuştur. 5 Temmuz tarihinde yaklaşık 83.000 düzeyinde olan borsa endeksi darbeden hemen sonra 22 Temmuz’da 71.000 e düşerek çok kısa süre içinde yüzde 15 civarında değer kaybına uğramıştır.” şeklinde konuştu.

“15 Temmuz Darbe Girişimi Turizm Sektörünü de etkiledi”

Turizm alanının 15 Temmuz 2016 darbe girişimden en çok etkilenen sektörlerden biri olduğunu da ifade eden Ceyhan, “Turizm gelirleri özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişimden en çok etkilenen sektör olmuştur. Yaşanan sürecin dış basında farklı yansıtılması da ayrıca bu etkiyi artıran önemli faktörler arasında yer almıştır. Turist sayısı 2015 yılında 41 milyon kişi iken 2016 ortalarından itibaren azalarak, turist sayısı aynı yılda 31 milyona düşmüştür. Bu yılda turist sayısı yaklaşık 10 milyon kişi azalırken, turizm gelirleri bir önceki yıla göre yaklaşık 10 milyar Dolar azalma göstermiştir” dedi.

“Milli gelir 2018 yılında 15 Bin Dolar seviyesinde olacaktı”

17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişiminin kişi başına düşen GSYH üzerinde etkileri olduğunu savunan Ceyhan, “Yapılan tahminlere göre eğer Türkiye 2013 ve 2016’te yaşadığı bu iki talihsiz süreci yaşamasaydı, kişi başına düşen milli gelir 2018 yılında 15 bin Dolar seviyesinde olacaktı. Kişi başına düşen bu gelir miktarı ile Türkiye ‘Orta Gelir Tuzağından’ çıkmış olacaktı” diye ifadeler kullandı.

“Türkiye her şeye rağmen büyümeye devam ediyor”

Türkiye olarak büyük badireler atlatmış olunmasına rağmen istikrarın sürmesi noktasında önemli bir iradenin ortaya konulduğunu vurgulayan Ceyhan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“2002 yılından bu yana sürekli olarak pozitif bir ivme yakalayan Türkiye ekonomisi, yapısal reformların da etkisiyle birlikte ‘krizler ekonomisinden’ bir güç ekonomisine dönüşmüştü. Darbe girişiminin Türkiye ekonomisi üzerine kısa dönemde önemli bir etkisi söz konusu olmamıştır. Bunun en önemli nedeni 18 Temmuz 2016 sabahı hükümetin görevde olması ve alçak girişimin bastırılmasıdır. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz 2016 alçak darbe girişiminin ekonomiye maliyeti 2018 yılı itibariyle kümülatif olarak cari fiyatlarla 829 Milyar TL - 184.2 Milyar Dolar civarında hesaplanmıştır. Her şeye rağmen yapılan büyük yatırımların hız kesmemesi, tasarruf oranlarının artırılması ve özellikle enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasına dönük hükümetin aldığı ekonomik ve mali tedbirler, bu hain darbe girişiminin etkisini büyük ölçüde elimine etmiştir. 2020 Haziran ayında yakalanan, sanayi imalatındaki yüzde 17 oranındaki artış ve ihracat artışı ile ihracatın, ithalatı karşılama oranının yüzde 82’ye yükselmesi, ‘Dış ticaret fazlası veren Türkiye’ hedefine biraz daha yaklaşılırken, ekonomiden gelen bilgiler, yeni dönemde hedefe koşarak gideceğimizin mesajını veriyor. Yeni yönetim sistemi ile gerek milli beraberlik ve gerekse uluslararası işbirliği ile ülkenin temel ekonomik göstergelerinin daha iyi bir duruma geleceği konusunda büyük bir inanç ve ümit içinde bulunduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.”