Eminim ki son zamanlarda en çok duyduğumuz sorulardan biri budur. ŞİMDİ NE OLACAK! Ekonomik krizler, salgınlar, yangınlar, dolar, avro ve daha birçok hikayemiz var. Belki de asıl canımızı sıkan hikayenin başlığı ne olursa olsun, hiçbirindeki rolümüz “figuran”lığın ötesine geçmiyor olmasıdır. Sonra, hemen hemen hiçbir hikaye bizim yüzümüzden yazılmıyor ama nedense o meşhur soruyu sorarak bazen panik, bazen endişe, bazen kaygı içinde kalmak hep bize düşüyor, ŞİMDİ NE OLACAK! Önemli sorulardan bir tanesi ise “biz” kimiz. Bütün bu yaşananları dünyanın neresinde olursa olsun ŞİMDİ NE OLACAK mesafesinde yaşayan bizler kimiz. Sorduğumuz soru aslında bir cevap. Bu soruyu sorduğumuzda ‘işler hiç iyi gitmiyor’ diyoruz. Soruyu ise yine bir birimize soruyoruz. Muhataplar zaten yeni hikayeler yazmak ya da yazdıkları hikayenin başrolü olmakla meşgul. “Bu dünyanın çivisi çıktı” sözü emin olun bu günümüz repliği değil. Binlerce yıl önce de söylenirmiş. Çıkan çivinin haddi hesabı yok. Dünya nasıl ayakta elbette şaşırıyor insan. Peki ama cevap bulamadığımız, muhatabına duyuramadığımız, duyursak bile asla cevap alamadığımız bu sorunun yerine ne sorabiliriz. Ne söyleyebiliriz. Neler yapabiliriz. Bence herkes şöyle bir kendini yoklasın. Bu sorunun yerini ne alabilir diye biraz düşünelim. Bakalım ortaya ne çıkacak. Bütün bunların yanı sıra, düşünelim. Boynumuza atılan kementlerin dışında, bizim ipimiz kime bağlı. Ya da biz kimin ipini tutuyoruz. Yaşam, bizlere bir daha verilmeyecek bir süreç. Bu süreci herkese ve her şeye ve bazen kendimize rağmen, en güzel haliyle devam ettirmek bilinci içinde olmalıyız. İşte o zaman kendi hikayemizin sahibi, kendi ömrümüzün bekçisi oluruz. Umudunuza iyi bakın. Bu aralar ona her zamankinden daha çok ihtiyacımız var…