Kalıcı görme kaybı teşhisi konulan A.C, bel fıtığı ameliyatı olduğu hastanede operasyon sırasında yüzüstü yatırıldığını, yüzüne koruma amaçlı jel sürüldüğünü, jelin kayması nedeniyle gözünün baskı altında kaldığını ve oksijen yetersizliği sonucunda gözünde görme kaybı oluştuğunu öne sürerek 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı.
İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada ameliyatın yapıldığı hastane, operasyonun başarıyla sonuçlandığını, gözde gelişen komplikasyonun ameliyat pozisyonuna bağlı olarak görülebilen bir durum olduğunu, yüze sürülen jelin kaymasının söz konusu olmadığını, gözdeki sorunun tedavi edilerek giderildiğini savundu.
Yerel mahkeme davayı reddetti

Mahkeme, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesinin "bu tür cerrahilerin hastalar yüzüstü yatırılarak yapıldığı, bu pozisyonda uzun süre kalan hastalarda organlarda basıya, ameliyat sırasında oluşan hipotansiyona, bünyesel etmenlere bağlı göz damarlarında tıkanıklık sonrası kalıcı görme kaybı yaşanabildiği, durumun herhangi bir tıbbi ihmal ya da kusur sayılmayacağı" yönündeki raporunu esas alarak davayı reddetti.
A.C'nin kararı temyiz etmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
Bozma kararında, hastanenin, özenli olmayışından doğan zararlardan sorumlu olduğu, işçiler gibi özenle davranması gerektiği belirtilerek, bu nedenle davacının tedavisini üstlenen hastanenin meslek alanı içinde bütün kusurlarının hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmesi gerektiği kaydedildi.
Hastanenin sorumluluğu

Hastanenin, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunun tıbbi açıdan ve zaman geçirmeksizin saptayıp somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorunda olduğu vurgulanan kararda, şöyle denildi:
"Hastane, asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmalı ve en emin yol seçilmelidir. Hasta, hastaneden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam, özen ve dikkat göstermesini bekleme hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen hastane, görevini gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmasına rağmen sonuç değişmemişse doktor veya hastane sorumlu tutulmamalıdır."
Tıbbın kötü uygulanmasının önüne geçilmesinin amaçlandığı BİYOTIP Sözleşmesi'nde "Sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun yapılması gerekir" düzenlemesinin yer aldığı hatırlatılan kararda, tedavi ve müdahalelerin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi.
Bu nedenle öncelikle müdahalenin ilgili mesleki yükümlülük ve standarda uygun olup olmadığının tartışılması gerektiğine işaret edilen kararda, bu konu değerlendirilirken her somut olayın özelliğinin gözardı edilmemesi istendi.
Mahkeme hükmüne esas alınan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesi raporunun yetersiz olduğu, bu nedenle hükme esas alınamayacağı ifade edilen kararda, mahkemece davacıya uygulanan ameliyat, tedavi ve sonrasına ilişkin yapılan müdahalelerle ilgili tüm bilgi ve belgeler, hastane kayıtları, tedavi evrakları, çekilen tüm filmler, epikriz ve adli tıp raporu da birlikte gönderilerek üniversite öğretim üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtildi.

Haber7