İzmir’de yaptığı söyleşide konuşan tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Kemal Başar, “Kurtlar Vadisinde 15 bölüm oynadıktan sonra hâla herkesle fotoğraf çektiriyorum. En sonunda yapımcılara rica ettim, beni boynumdan keserek öldürdüler” dedi.
Ünlü tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Kemal Başar, Aliağa Belediyesi tarafından düzenlenen söyleşiye katıldı. Aliağa Belediye Başkan Yardımcısı Mehmedali Özkurt’un yanı sıra çok sayıda vatandaşın dinleyici olarak katıldığı söyleşi Aliağa Belediyesi Çok Amaçlı Sosyal Tesislerinde yapıldı. Duayen oyuncu Atilla Arcan’ın moderatörlüğünü üstlendiği söyleşide, ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu merhum Savaş Başar’ın oğlu Kemal Başar, kariyer öyküsünü ve tiyatroya dair düşünceleri katılımcılarla paylaştı. Kariyerinde yaklaşık 100 oyuna yönetmenlik yaptığını, 50’nin üzerinde tiyatro oyununda yer aldığını ve pek çok dizide yardımcı rollerde oynadığını anlatan Başar, “Kariyerimde birbirinden güzel projelerin içinde yer aldım, sokakta tiyatroseverlerin dışında beni pek tanıyan olmuyordu. Ancak, nasıl bir şeymiş ki televizyon; Kurtlar Vadisi’nde 15 bölüm oynadıktan sonra hâla herkesle fotoğraf çektiriyorum. En sonunda yapımcılara rica ettim, beni boynumdan keserek öldürdüler” diye konuştu.
“ÖDENEKLİ TİYATROLARDA YAPILAN TİYATROLARI ÖLÜ BULUYORUM”
Ödenekli tiyatroları ‘ruhsuz olmakla’ eleştiren Başar, “Ödenekli tiyatrolarda yapılan tiyatroları ölü buluyorum. Mafyöz bir sistemin tiyatroya çöreklendiğini düşünüyorum. Bu şekilde yapılan tiyatroların gerçek tiyatro olmadığını her platformda söylüyorum. Bütün bunlara karşı kendi tiyatromla gerçek tiyatroyu sahneye koymak ve tiyatromda olabildiğince yeni oyunlar üretmek için çalışıyorum” diyerek kurucusu ve sahibi olduğu Tiyatro Keyfi topluluğunun düzenin parçası olmadığını söyledi.
“DEVLET TİYATROLARI TAKLİTTEN BESLENİR”
Devlet Tiyatroları hakkında da konuşan Başar, sözlerine şöyle devam etti: “Devlet tiyatrosunun, Türk tiyatrosunun odak kuruluşu olduğunu düşünmüyorum. Devlet tiyatroları taklitten beslenir. Oysa Şehir Tiyatrolarının bir üslubu vardır. Şehir Tiyatrolarını izlemek bana daha büyük bir keyif veriyor. Çünkü Şehir Tiyatrolarında Kabuklu’nun bugünkü halini görebilirsiniz. Devlet Tiyatrosu, Alman ve Rus ekolünü taklit ederek bugüne gelmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ve Hasan Ali Yücel gibi insanların ülküleri doğrultusunda kurulmuş olan Devlet Tiyatroları 1941 yılından beri Türk Tiyatro üslubunun geliştirilmesi ve dünyada tanıtılması görevini yerine getirememiştir.”
“HOCASINI EN İYİ TAKLİT EDEN OYUNCU 100 PUAN ALIYOR”
İyi bir oyuncu olmanın püf noktalarını anlatan Başar, oyunculuğun öğretilebilir bir şey olmadığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Oyunculuk yapmak isteyen kişinin öncelikle kendisinde oyunculuk yeteneği olup olmadığını fark etmesi gerekir. Oyunculuk öyle hapla vücuda verilen, formülü olan bir meslek değil. Kişinin kendisini var etmesi, kendisini fark etmesi gerekiyor ama bizdeki eğitim sistemi bunun tamamen tersi durumda. Konservatuarlarımızda klişeye ve taklide dönük bir eğitim sistemimiz var. Bununla mücadele etmeye çalışsak da var olan mafyöz sistem bu kötü eğitim sisteminden besleniyor. Eski bilgiler, taklit oyunlar ne yazık ki hem devlet konservatuarlarında hem de tiyatro okullarında dikta ediliyor. Örneğin, okulda hocasını en iyi taklit eden tiyatro öğrencisi 100 puan ile mezun oluyor. Sahnedeki oyuncuların oyunculukları farklı olmalı, birbirine benzememelidir. Kişi, insan olarak eşsizse oyuncu olarak da eşsiz olmalıdır. Sahnede veya televizyonlarda izlediğimiz büyük oyuncuların, büyük oyuncu olmalarındaki en büyük neden kimsenin taklidi olmamalarındandır.”
“MÜŞFİK HOCA BİZE ‘ÖNCE İNSAN OLUN’ DERDİ”
Oyuncu olmayı düşünen genç hayranlarına tavsiyelerde bulunan Başar, şunları söyledi: “Sadece tiyatro çalışarak tiyatrocu olunamaz. Tiyatrocu olmak isteyenler her disiplinden beslenmelidir. Okulda hocalarımızın bize öğrettiği gibi tiyatroculuk dünyanın en zor mesleği değildir. Hele bugün için tiyatronun bir tembel mesleği olduğunu söyleyebilirim. Çünkü altyapınızı oluşturduktan sonra kendinize fazlaca boş zaman kalıyor. ‘Bir maden işçiliği bir de tiyatroculuk’ derler ama bu da büyük bir yalandır. Tiyatroculuk maden işçiliği kadar zor olamaz. Ancak tiyatroculuk çok saygın bir iştir. Tiyatroyu bir sanat olarak düşünmem, bir meslek olarak yaparım. Kendime sanatçı demem, ben bir tiyatrocuyum. Tiyatrocu olmak isteyen her şeyi öğrenmeli her şeyi okumalıdır. Sadece sanat dallarıyla değil felsefe ve sosyoloji ile de mutlaka ilgilenmelidir. Tiyatrocu kendi toplumunu çok iyi tanımalıdır. Toplumunu tanımayan, toplumun hassasiyetlerini kendi derdi olarak görmeyen insan bunları sahneye yansıtamaz. Benim hocam ve önderim merhum Müşfik Kenter’dir. Müşfik Hoca bize ‘önce insan olun’ derdi. Bize iyi, doğru bir insan olduğumuz zaman kendimizi var edebileceğimizi söylerdi.”
KÜLTÜR POLİTİKAMIZ YOK
Başar, "Coğrafyamızda bulunan asırlar öncesine ait antik kentlerde devasa tiyatrolar görüyoruz. Ancak günümüze baktığımız da halen tiyatrosu olmayan kentler var. Bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna şöyle yanıt verdi: “Yüzyıllar önce coğrafyamızda büyük antik tiyatrolarda sergilenen oyunlar için Yunanlı veya Türk diye bir ayrım yapmamak gerekiyor. Biz hepimiz aynı coğrafyanın insanlarıyız. Geçmiş yüzyıllarda bu coğrafyanın insanları devasa tiyatrolarda oyunlarını sahneye koyarlardı. Aiskhylos, Sophokles, Euripides’in oyunları bizim coğrafyamızda sahnelendi."
Başar, coğrafyamızda bu kadar büyük ve önemli sahneler varken buralara yatırım yaparak, buralarda çok büyük gösteri düzenleyerek, kendi kültürümüzden yola çıkıp evrensel oyunları dünyaya sunabileceğimizi söyledi.
Sanat, turizm ve ticari anlamda ülkemizi bu şekilde geliştirebileceğimizi anlatan Başar, şöyle konuştu:
"O antik devasa tiyatro sahnelerini kullanarak sanatsal gösteriler yapılabilir. Bizim tiyatrolarımızda o sanatçılar var. Sahneye koyacağımız oyunları dışarıdan satın almak değil, oyunlar yazıp sahneleyip dışarıya satmamız gerekiyor. Kültürümüzü bu şekilde tanıtmış oluruz. Bizim hedefimiz bu olmalı. Ama ne yazık ki bizim belli bir kültür politikamız yok. Batı toplumlarına baktığımız zaman onlar kültür ihraç eden toplumlardır. Bizim de kültür ihraç etmemiz gerekir.”