Ailesinin taşımacılık sektörüne nasıl girdiğini anlatan 74 yaşındaki Hüseyin Kınabaş, “Babam Mahmut Kınabaş yaptığı düvenleri sattıktan sonra Bursa’dan İnegöl’deki evimize gelmek istediğinde araba bulamamış. Şoför, otobüs dolmadığı için aracın İnegöl’e gitmeyeceğini, babamlara Bursa’da kalacak yer bulmalarını söylemiş. Babam da karşıda bulunan otobüs firmasına gidiyor. Firmanın önünde bulunan otobüsü göstererek, almak istediğini söylüyor ve pazarlık ederek alıyor. Otobüse bir şoför buluyor, o akşam Bursa’dan İnegöl’e gitmek isteyen yolcuları da alarak İnegöl’e geliyor. Babamın İnegöl’e gelmek için araç bulamaması taşımacılık işine girmemize vesile oldu. 1950 yılında taşımacılığa başladık" dedi. 

Babasının yanında usta-çırak ilişkisiyle yetiştiğini anlatan Hüseyin Kınabaş, "O zamanlar 1946 model, 1951 model araçlarla taşımacılık yapılırdı. İnegöl’ün nüfusu 9-10 bin civarındaydı. Bizim taşımacılık yaptığımız dönemde Türkiye’de doğru düzgün yol yoktu. Bazı virajlardan iki araç geçemezdi. Şimdi ise yollar genişledi. Taşımacılık daha kolay hale geldi. Araçlar yolda kaldığı zaman kendimiz tamir ediyorduk. Lastik patladığı zaman yama bile yapıyorduk. El pompasıyla şişiriyorduk. Yolcular bile inip yardım ediyordu. Oylat’a çıkarken yolcular otobüsten indirilirdi. Rampa çok olduğu için araçlar çıkamazdı” diye konuştu.

OTOBÜSLE HER ŞEY TAŞINIRDI

Eskiden insanların koyun, keçi, tavukla aynı otobüsle seyahat ettiğini belirten Hüseyin Kınabaş, “1980 sonrasında Yenişehir, İznik, Bilecik, Pazaryeri’ne yolcu taşımaya başladık. Oradan insanlar aynı zamanda koyun, keçi, tavuk getirirdi. Koltukların altına hayvanlar konulurdu. Tavuklar kanatlarını çırptığı zaman otobüsün içi toz Duman olurdu. Koca sığırı bile otobüse koyarak getirdiğimiz zaman oldu. O zamanlar kimse niye koyunları alıyorsun demiyordu. Otobüslerde sigara serbestti. Duman dumana gidiyorduk. Sigaranın otobüslerde yasaklanması çok iyi oldu. Araçlarda kalorifer sistemi yoktu. Motor kısmından bir egzoz borusunu otobüsün içinden geçirirdik. Boru ısındıkça içerisi de ısınırdı. Isınma sıkıntısını bu şekilde çözerdik” dedi.

HAC YOLCULUĞU 3 AY SÜRERDİ

1963 yılında İnegöl’den hac kafilesi götürmeye başladıklarını kaydeden emektar şoförü, şunları söyledi:

“Karadan otobüsle hac yolculuğumuz 3 ay sürerdi. Ramazan bayramının üçüncü günü yola çıkardık. Kurban bayramı sonrasında dönerdik. bugün Yenişehir’den uçakla 3-4 saatte gidiliyor. Ama nerelerden gittiklerini bilmiyorlar. Bir yer görmüyorlar. Biz ise İnegöl’de yola çıkar, Konya’da ilk molamızı verirdik. Konya’yı gezerdik. İskenderun’dan Halep’e, Şam’a, Amman’a, Medine’ye geçerdik. O zamanlar Medine’de asfalt yoktu. Çölden geçerdik. Dinlenme tesisleri yoktu. Yanımıza ibrik alırdık ve her gittiğimiz yerde bu ibrikleri doldururduk. Her namaz vaktinde durup ibadetini yapabiliyordun. Şimdi Suriye ve Irak’tan geçilemediği için kara yoluyla hacca veya umreye gidilemiyor. 1693 yılından 1980 yılına kadar kara yoluyla hacca insanları götürdük. 1980 darbesinde Kenan Evren kara yoluyla hacca gitmeyi yasakladı. Sonra insanlar uçakla gitmeye başladı. 2004 yılına kadar da uçakla insanları hacca götürmeye devam ettik” şeklinde konuştu.