CHP Adana Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonu Üyesi, İnşaat Mühendisi Zülfikar İnönü Tümer, kentlerin kimliğini oluşturan ögeler arasında, kentin oluşumu ve gelişimi sürecinde değişik kültürler tarafından üretilen mimarlık yapıtları ve bunların bir araya gelmesiyle biçimlenen alanların önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Çukurova’da sanayi ve endüstriyel mekanların, binaların korunması, kent belleğinin gelecek nesillere aktarılması adına TBMM’ye meclis araştırması açılması için önerge sunan Tümer, “Günümüzde tarihi, kültürel ve estetik değerler açısından değerlendirilen ve korunan yapılar ve bunların oluşturduğu alanlar fiziki oluşumlar olarak yorumlanmakta, dönüştürülmekte ve bağlamlarından kopartılarak yaşatılmaktadır” diye konuştu.

Tümer, bir toplumun yaşamsal gereksinimlerini karşılayan mimarlık yapıtlarının bu gereksinimlere yanıt verecek nitelikte zenginlik ve çeşitliliği içerdiğine işaret ederek, “Konutlar toplumların özel yaşamlarına, ticari yapılar ekonomik girdi ve ilişkilere, dini yapılar dinsel gereksinimlere ve ritüele göre oluşturulmuştur. Sanayi yapıları ise ekonomiyle bağlantı, üretimin türü ve teknolojiye göre şekillenmiştir. Yaratıcı, iş, beceri, zeka ve bunların uygulanmaya konulmasını ifade eden sanayi ve onun üretim mekan ve mekanizmaları sanayi yapıları ve oluşturdukları çevreler ülke ekonomisinin yaşamsal mekanlarıdır” dedi.

Nedenlerini açıkladı

Tümer, bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve endüstrileşmenin öne geçtiği çağda bütün ülkeler için endüstrinin yaşamın yönlendiricisi olduğunu ve ülkelerin zenginliği ve hayat standardının endüstrileşme ile tanımlandığını dile getiren, araştırma önergesi isteğini şu gerekçelere dayandırdı:

“18. yüzyılın sonlarına doğru endüstri devrimine koşut bir şekilde makineye dayalı yeni üretim teknolojilerinin denendiği ve uygulandığı mekanlar 19. Yüzyıl sanayi devriminden sonra birçok değişik sanayi kolu ile çeşitlenmiştir. 19. Yüzyılda Türkiye’nin demiryolu ağına ve hammaddenin konumuna paralel olarak hızla inşa edilmeye başlayan bu yapılar bugün endüstri mirası ve bu mirasın araştırılması da endüstri arkeolojisi olarak tanımlanmaktadır. Çukurova’nın verimkar mümbit coğrafyası, tarım için sunduğu olanaklar ile insanlığın yerleşik hayata geçişinin tarihi boyunca yerleşim ve nüfusun bölgede yoğunlaşmasının ana sebebi olmuştur. Yılda 3 kez hasadın yapıldığı ovanın sonsuz düzlüğünde 20-30 metre yükseklikteki höyükler, buradaki yaşamın ilk prototiplerini oluşturmuştur.”

“Bir dönemin sanayi yapıları korunmalı”

Tarımla başlayan, sonrasında sanayinin gelmesiyle değişime uğrayan Çukurova Bölgesi’nin, ülke ekonomi tarihinde tarım ve sanayisi ile simgelendiğini belirten Milletvekili Tümer, “Bölgenin en önemli iki sektörü 19. Yüzyıldan itibaren birbirinden beslenerek, birbirini etkileyerek birlikte, birbiri içinde var olarak bölgeyi ve dolayısı ile Adana’yı ülke ekonomisinin dev kentlerinden birisi durumuna getirmiştir. Bu birliktelik fiziksel çevreyi ve sosyal-kültürel yapıyı da yoğurmuş, değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Bu yapıların bir dönemin sanayi yaşamının, ülkenin sosyal, ekonomik geçmişinin somut örnekleri olduğu için korunmaları gerektiği, günümüzde uluslar arası koruma platformunda kabul görmüş ve birçok ülkede bu tür yapıların dönüştürülmesine yönelik uygulamalar koruma ve kullanma adına gerçekleştirilmiştir. Çok sayıda uygarlığın mekanı olan, uzun süreçler içinde kentleşen Adana’da oluşan sosyal yapı her dönemde çeşitli kültürleri geliştirmiş, kaçınılmaz olarak da kentte çeşitli kavim ve ulustan yapılı çevreler ve unsurlar oluşmuş ve bunlar günümüze değişik ölçek ve nitelikte kalıntılar, izler olarak da ulaşmıştır” şeklinde konuştu.

“Yapıların önem ve değerleri sürdürülebilir olmalı”

Zülfikar İnönü Tümer, yörede yapılan çeşitli kazılardan Çukurova’daki uygarlık tarihinin M.Ö. 5500 yıllarında başladığının anlaşıldığını ifade ederek şöyle devam etti:

“Geçmişi bu kadar eskiye dayanan Adana’nın bugün sahip olduğu kültürel miras, bir yandan antik dönemleri diğer yandan Bizans, beylikler ve Osmanlı’nın önemli yapıtlarını sunarken, Türkiye’nin modernleşme tarihi ile birlikte, bu dönemin modern yapılarını da içine almaktadır. Modernleşme tarihinin önemli sembolleri olarak sanayi yapıları da bu dönemin eserleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarihin mekansal izlerini okuyabilmek için ise 19. Ve 20. Yüzyıl Adana’sına uzanmak, bu dönemden kalmış sanayi yapılarını kentle birlikte mekan üzerinden anlamaya, okumaya çalışmak ve değerlendirmek bu yapıların önem ve değerlerinin sürdürülmesinin ve dolayısıyla korunmasının ana fikrini oluşturacaktır. Üretimin, emeğin, emekçinin tarihi ve bu tarihin izlerini taşıyan mekanların hikayesi Adana kenti ile bütünleşik bir kurgu olarak bir dönem Orhan Kemal gibi yazarların kaleminden ve Yılmaz Güney gibi sanatçıların sinema perdesinden tüm ülkeye de yayılmıştır. Yazılı ve görsel bu kaynaklarla birlikte modern yaşamın modern mimarlığın endüstri mekanları mimari estetik özelliklerinin yanı sıra emeğin, emekçinin mekanları ve bunların değişim ve dönüşümünün toplumsal boyut olarak toplumsal belleklerde yer etmeye başlamıştır. Modernitenin esin kaynağı olan, aynı zamanda daha açık daha adil ve daha demokratik bir toplumun inşası gibi yönetim kuramları üretilen endüstri alan ve yapılarında bugün onun daha ileri bir aşaması olan klasik anlamda seri üretimin büyük ölçüde işlevini yitirmiş olduğunu görüyoruz. İletişimin her şeyin önüne geçtiği ve sayın Doğan Kuban’ın dediği gibi “Sanayi çağının parametrelerinin geçerliliğini yitirdiği günümüz zamanında, endüstri mirası yapıların kendileri kadar çevresindeki endüstriyel peyzaj da endüstriyel arkeoloji sorununa daha kentsel ölçekte bakmayı gerektiriyor.”

“Toplumsal belleğimiz yok edilmemeli”

Adana’da endüstri/sanayi alanlarının farklı bir kavrayışla ele alınması gerektiğini söyleyen Milletvekili Tümer, “Bu farklı kavrayış içinde kamusallığı, yeni bir kamusal alan ve mekan örgütlemeyi, kentsel kamusal bir kültür alanı yaratmayı ve alana toplumsal bellek değerleri üzerinden de sahip çıkmayı gerektirmektedir. Zamanın ancak kendisi üzerinden izlenebildiği bir dünyanın unutulmaması, yitirilmemesi için, mekana, zamana, dile, geleneğe kaydolmuş bu somut gerçekliğin, somut olan, olmayan tüm çeşitliliği ile izlenmesi ve sonrası zaman dilimlerinde de yorumlanması önem kazanıyor” ifadelerini kullandı.

İşlevini yitirmiş mekanlarda her dönemde dönüşümler ciddi rantsal değer oluşturmuş ve yeni kullanıcıların başka bir kültür yaratmaya çalışmış olduğunu dile getiren Tümer, “İşlevini yitirmiş mekanlar ister istemez dönüşümü içeriktir ancak bu dönüşümde kamusal mekanın somut olan olmayan değerleri barındıran parçaları ile birlikte bugün kentsel kamusal mekanın ortak ve sürekli biriken bölge/kent belleği üzerinden yaşayan bir belge mekanı olarak değerlendirilebilir. Toplumun hafıza, bellek mekanları, mimarileri kültürel katmanları ile gelecek nesillere aktarılabilir” diye konuştu.