Prof. Dr. Koray Acarlı, karaciğer yetmezliği olan bir hastanın beklemeye zamanı olmadığını belirterek ’’Böbrek yetmezliği olan hasta nakil olana kadar diyaliz ile hayatını sürdürebiliyor. Ancak karaciğer yetmezliği olan hastanın kendisine uygun bir organ bulunana kadar bekleyebilecek bir ilaç yada mekanizma bulunmuyor. Bu nedenle karaciğer yetmezliği son aşamasına gelmiş bir hastanın tek tedavisi karaciğer nakli yapılmasıdır’’ dedi.

’3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası’ öncesinde Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Koray Acarlı, karaciğer hastalığı ve karaciğer nakli konusunda bilgiler verdi. Prof. Dr. Acarlı, karaciğer naklinde hastaların organ bekleyemeyeceğine dikkat çekti. Ayrıca Prof. Dr. Acarlı, çocuklarda karaciğer hastalığı, karaciğer nakli gerektiren durumlar, nakilden sonra dikkat edilmesi gerekenler, Türkiye’de yapılan nakil rakamları konusunda açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Acarlı, organ bağışının artırılması için de sivil toplum kuruluşları aracılığı ile ve tüm vatandaşların bilinçlendirilmesi gerektiği söyledi.

Karaciğer nakli olması gereken hastaların karaciğer bekleyemeyeceklerinin altını çizen Prof. Dr. Koray Acarlı, ’’Onları bekletecek bir mekanizma yok ve bu hastalar nakil olmadığı takdirde hayatını kaybediyor. Bu karaciğer yetmezliği için çok açık bir mesajdır. Karaciğer yetmezliği böbrek yetmezliği gibi değil. Böbrek yetmezliği hastası nakil olana kadar diyaliz makinesi ile hayatını sürdürebiliyor. Diyaliz sonrası hasta işine gidebilir. Ancak karaciğer hastası için böyle bir durum söz konusu değil. Karaciğer yetmezliği hastaları ise önce iş ve yaşam konforunu daha sonra ise yaşamını kaybediyor. Onun için böbrekteki gibi 20 bin ve 30 binli bekleme rakamlarına ulaşmak mümkün değil. Canlı kalabilenler bekliyor gibi gözüküyor ama diğerleri de ne yazık ki hayatını kaybediyor. Türkiye’de yılda bin 200 ve bin 300 civarında karaciğer nakli yapıyoruz. 2 bin ve 3 bin civarında hasta bekliyor gözükse de çok daha fazlası organ bulamadığı için hayatlarını kaybediyor’’ diye konuştu.

Karaciğer yetmezliğin belirtileri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Acarlı, ’’Belirtiler çok çeşitli. Yenidoğan sürecinden başlamak üzere ister çocukluk ister erişkin dönemde karaciğer hasta olursa esas olarak bu hastalık sirozla sonuçlanır. Siroz; karaciğerin yapısal bütünlüğünün bozulması, hücrelerin yerini yavaş yavaş işe yaramaz dokulara bırakması ve bunun net sonucu olarak fonksiyonların giderek bozulmasıdır. İnsanda fonksiyonu bozulan karaciğeri gördüğümüz zaman sarılık, bazı maddelerin üretimin düşmesi nedeniyle vücutta sıvı toplanması, ayaklarda şişme, adale erimesi, hastanın giderek kendini halsiz hissetmesi ve bir süre sonra şuur bulanıklarının başlaması gibi belirtiler verir’’ dedi.

Karaciğer hastalığı çocuğunuzun büyüdüğünü görmenize engel olmasın

Çocuklarda karaciğer yetmezliğine dikkat çeken Prof. Dr. Acarlı, ’’Toplumda karaciğer hastalıklarının hep yetişkinlerde görüldüğü, çocuklarda ortaya çıkmadığı gibi yanlış bir algı var. İnsanlar bazen çocukları dokunulmaz sansa da öyle değil. 17 yaş altındaki bireyleri çocuk olarak kabul ediyoruz. Yenidoğan dönemi hastalıkları sık görülüyor. Anne karnındayken başlayan olaylar sonucunda, doğuştan itibaren kısa sürede çocukların hayatlarını karaciğer yetersizliği nedeniyle ile kaybettiği hastalık grupları var. Çocuk 5-6 aylık olana kadar nakil yapmak mümkün olmayabiliyor ama o döneme kadar hastayı hayatta tutmak, büyümesini sağlamak, daha sonra nakil yapmak ve nakille hayatlarını kurtarmak mümkün.’’ şeklinde konuştu.

Karaciğer naklinin önemine ilişkin açıklamalar yapan Prof. Dr. Acarlı, ’’Karaciğer bozuldukça üretim yapamaz, karaciğer vücut için ciddi üretim alanı. Üretim yapılamayınca insanda üretim ile ilgili sıkıntılar yaşanmaya başlanır. Bir insan başka bir nedene bağlanmaksızın karaciğer hastalığı nedeniyle günlük işlerini, günlük aktivitesinin yerine getiremiyorsa, okula gidemiyorsa, dışarı çıkıp arkadaşlarıyla oynamıyorsa, sinemaya gidemiyorsa ve işini yapamıyorsa karaciğer nakli zamanı gelmiş demektir’’ diye konuştu.

’’Hastaları cam fanus içinde yaşatmak doğru değil’’

Karaciğer naklinden sonra dikkat edilmesi durumlara değinen Prof. Dr. Acarlı, ’’Nakil olan kişilerin özel bir şekilde bakılması, onlara özel davranışlar sergilenmesi gerektiği gibi çok da doğru olmayan bir algı var. Biz diyoruz ki “Bir insana nakil yapılmasının nedeni aktif hayatına geri dönmesinin sağlanmasıdır. Bir öğretmen, hasta olmadan önce nasıl ki mesleğini yapıyorsa nakil olduktan sonra da öğretmenliğe geri dönebilmelidir. Amaç da budur; ameliyatla insanların sağlıklarına kavuşturmaktır, cam fanus için yaşatmak değil. Fark şu: Nakil olan herhangi bir insan, hangi nakli olursa olsun mutlaka ömür boyu ilaçlar kullanmak zorunda. Çünkü vücut kendine takılan organı yabancı zannedip vücuttan atmaya çalışır. Bunlara ilaçla mani olmak mümkün. İlaçların yan etkileri var. Zaman zaman ilaçlara rağmen vücutla organ arasında ve bizim müdahil olmamız gereken savaşlar var. Bunun dışında başka hastalıklar da var. Bunların arasında insanlar tamamen normal hayatlarına devam edip belli aralıklarla kontrollerine gitmelidir. İyi bir bakım ve düzenli takip sayesinde karaciğer nakli hastalarını sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilir’’ ifadelerini kullandı.

’’Organ bağışı artmazsa tüm bu insanlar organ beklerken hayatını kaybedecek’’

Türkiye’de yapılan nakillerde kadavradan çok canlı vericiden gerçekleşmesini değerlendiren Prof. Dr. Acarlı, ’’Organ naklinde aslında olması istenen; beyin ölümü gerçekleşen insanların organlarının toprağa karışması yerine başka bedenlere can olması. Türkiye’de binlerce insan organ nakli bekliyor, özellikle karaciğer hastalarının yaşamak için tek şansları bu. Türkiye’de organ bağışı maalesef istenilen seviyeye gelmediği için bu açığımızı canlı vericilerle kapatmaya çalışıyoruz. Keşke yeteri kadar organ bağışı olsa da sağlıklı insanlar sevdikleri kişiler için böyle bir fedakarlık yapmak durumunda kalmasa. Yıllar içinde binlerce hasta bu sayede hayat kurtarabildi. Binlerce aile bu tip acılara göğüs gererek tekrardan mutlu olabildi. Vatandaşlarımızın bu işi ciddiye alması ve organ bağışında bulunması lazım. Bu çok önemli’’ açıklamasında bulundu.

’’Türkiye’de organ bağışı milyon nüfus başına 7’ye gelmiş durumda’’

Organ bağışında rakamlar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Acarlı, ’’Medeni ülkelerde bilinen rakam şu: Milyon nüfus başına organ bağışlama oranı 20- 40 arasında olması beklenir. Bizde bu rakam son zamanlarda 7’ye gelmiş durumda. Aslında organ bağışları 3-4 kat daha artırılabilir. Dünyadaki bazı ülkelerde organ bağışını artırmak konusunda çalışmalar var. Bizde de uğraşılar olmakla beraber istenilen düzeye varmış değil. Bunu 1991 yılından beri bu işle uğraşan insan olarak söylüyorum. Önümüzdeki 20 ve 50 yıl sonra biraz daha mutlu olabiliriz diye düşünüyorum’’ dedi.

Organ bağışı, her zaman hekimlerin vurgulayacağı bir şey değil, aslında sosyal sorumluluk projesidir diyen Prof. Dr. Acarlı, ’’Bu vatandaşa düşen bir sorumluluktur. İnsanların kendilerini hem organ isteyen hem de organ bağışlayan konuma koymaları lazım. Empati yapmak burada çok önemli. Bu durumun ancak bu şekilde çözülebileceğine inanıyorum. Toplumsal bir ivmeye ihtiyacımız var’’ şeklinde konuştu.