Her gün ayrı bir olay, her gün irite edici eylem ve tavır, her gün yüzsüzlük ve arsızlık...
Sayıları 10 milyona yaklaştığı belirtilen, yurdun her yerinde ikamet eden sığınmacılar, iyiden iyiye dengesiz tutum sergilemeye başladı. Yaşadıkları illerde karışmadıkları kavga, uyuşturucu satıcılığı, kadınları taciz etme, egemenliklerini sağladığı gettolarda kabadayılık gibi erinç bozan asayiş olayı yok gibi. 
İç savaştan kaçarak hoşgörü ile kapılarımızı açtığımız Suriyelilerin ardından Pakistanlı, Afgan, Iraklı, Somalili ve diğer Afrika ülkelerinden ipini koparan soluğu Türkiye’de alıyor. Sınırlarımız adeta kevgire döndü. Dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke konumunda Türkiye.
Acıma duygusu ile “Tanrı misafiri” diyerek kabul etmeye başladığımız sığınmacılar hızla çoğaldı, nüfusları giderek arttı. Bırakın konuk olmayı, Kilis, Hatay ve Gaziantep gibi illerde nüfus üstünlüğünü ele geçirmek üzereler. Varlıklı olanı konut aldı, kendi işyerlerini kurdu. Yoksul olanı ise üç beş kuruşa Türk gencinin ekmeğine ortak olarak kayıt dışı istihdama katıldı. Öylesine yaygınlaştılar ki, yoğun yaşadıkları kentlerin sokak ve caddelerinde Türkçenin yerini Arap tabelalar aldı.
Bu olumsuzluk yetmezmiş gibi kabadayılığa yeltendiler, genç kızların ve kadınların gizliden telefonla görüntülerini çekerek sosyal medyada paylaştılar, travestilerin yaşadığı Beyoğlu’nda bir sokağa toplu halde giderek cinsel içerikli söylemlerde bulundular. Ne hadsizlik, ne utanmazlık!.. 
Yeter artık. Bıçak kemiğe dayandı.  Bu misafirlik uzadı hem de çok uzadı. Çünkü konuk olduklarını unuttular.   
Hangi AB veya dünya ülkesinde bu denli kalabalık sığınmacı var? Varsa da yapabilecekleri terbiyesizliğe ne kadar hoşgörü gösterebilir diğer ülkeler. Sahi sığınmacılardan öcü gibi korkan AB ülkelerinin yardım sözü ne oldu? Gönderilen 30 milyar dolar kadar bir para. Oysa ülkemizde barınanlara yapılan harcama 100 milyar dolara ulaştı. Emekli ikramiyesine “10 milyar lira maliyet getiriyor” gerekçesiyle  karşı çıkılırken, sığınmacının gereksinimi için devasa para gidiyor.
Kim ne derse desin, kim hangi söylemde bulunursa bulunsun sığınmacıların eve dönme zamanı geldi, geçti bile. Acı gerçekleri dile getirmek hiçbir zaman ”ırkçılık, yabancı düşmanlığı, halkı kin ve nefrete kışkırtmak” olarak nitelendirilemez. Zira ülkenin geleceği ve bekası önemli. Devlet büyükleri de dönüşlerini sağlayacak çalışmaların sürdüğünü açıkladı.  
1960’lı yıllarda Almanya’ya çalışmaya giden Türk işçileri ile ülkemizdeki sığınmacıları eşdeğer tutanlar var. Ne denli sakıncalı görüş. Türklerin Almanya’nın çağrısı ve talebi üzerine işgücü olarak gittiklerinden bihaberler. Nasıl aynı kaba konulur?   
Sonuçta nasıl bir zamanlar gerginlik yaşadığımız Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır ile diplomatik ilişkiler normalleşmeye dönüştüğüyse, Suriye ve Beşir Esad ile de bir an önce barış havası sağlanmalı. Çünkü sığınmacıların çoğunluğunu oluşturan Suriyelilerin gönderilmesinin tek yolu Esad ile masaya oturmaktan geçiyor. Hem Suriye ile yeniden oluşturulacak diplomatik görüşme, başta terörü önleme ve ekonomik çıkar olmak üzere Türkiye’nin yararına olacaktır...