Merhaba kıymetli okuyucularım; hayat enerjisi ve kendine olan inanç çok önemlidir. Her şey seninle başlar ve seninle biter. 
Bugün siz okurlarımla gayet mütevazı olan Neyzen Tevfik‘in yaşanmışlığını paylaşmak istedim.
Evet; Neyzen Tevfik; 
Bir gün Hoca Paşa Camii’nin tabutluğuna gidip bir tabutun içine girer kapağını üzerine örter ve uyur.
Dünya malına zerre tamahı yoktur. Kimseye minneti de yoktur.
“Dünyanın en yüksek tahtına da çıksan yine aynı popoyla oturacaksın” der.
Geçmiş günlere yananlara şöyle seslenir:
“Geçen gençlik günlerine yanmayan
Yok, gibidir bense bakar geçerim.
Yoku vara, varı hiçe gömerek
Her solukta bir gam yakar, geçerim.”
İlk çıkardığı şiir kitabına da “Hiç” adını vermiştir. Kendisine memuriyet teklif eden Talat Paşa’ya memur olunca sonunda ne olacağım, diye sorar.
Talat Paşa memuriyet silsilelerini saydıktan sonra son kademeye gelir ve en son kademeyi şöyle söyler: 
Hiç. 
Neyzen, Paşa'ya döner ve şöyle der: “İşte ben bugün de hiçim!”
1940’lı yıllarda Bakırköy Akıl Hastanesi’nde 21 numaralı koğuş ona ayrılır. Hem doktoru hem de dostudur ünlü sinir uzmanı Mazhar Osman. İstediği zaman gider kalır, sonra canı istediğinde çıkar.
Gençliğinde hem Mevlevi hem de Bektaşi dergâhlarında kalmış ve pek çok kişiden de feyz almıştır. Ancak hiçbir tarikata bağlı kalmamıştır.
Öyle ki; İstanbul’a medrese eğitimi için geldiği yıllarda sarık ve cübbe taşımadığı için medreseden; namaz kılmadığı ve abdest almadığı için de Mevlevihane’den kovulur.
Savaş vurguncularından birinin dedikodusu yapılmaktadır. “Tonla parası var… Herifin bir eli yağda bir eli balda… Nereye gitse hemen yol açıyorlar!” diye.
Neyzen “Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes?” diye sorar “Çekiliyor.” cevabını alınca; 
“Demek cebindeki pisliğe bulaşmak istemiyorlar…” diye yapıştırır cevabı.
Bir gün Neyzen’e sorarlar: “Neyzen, 'Ney’i çalarken mi neşelenirsin yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?” Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemdir.
Neyzen: “Maliye Vekili değilim ki çalarken zevk alayım” der.
İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.
Karşılaştıklarında Neyzen “Maşallah kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.” deyince adam “Genç yaşta vali oldu neden fasulyeye benzesin?” diye sorar.
Neyzen de verir cevabı: 
“İşte ben de onun için benzetiyorum ya, fasulye de sırığa sarılarak büyür.”
Hayatı yoksullukla geçmiş Neyzen Tevfik, yüreği insan sevgisiyle dolu biriydi. Dünya malına hiç değer vermezdi.
1952 yılında Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesinin yapılacağı gün bir arkadaşına telefon açar kendisine bir takım elbise göndermesini ister. Arkadaşı elbiseyi gönderir.
Jübile bitince sahnenin arkasında o elbiseyi çıkarıp oradaki garsonlara verir, sonra eski elbiselerini giyer. Bana vereceğiniz parayı da yoksullara dağıtın der.
Nice abdalların bulmak için nice yıllar yanıp tutuştuğu, aptalların ise dünya malında bulmayı umduğu o son mertebeyi ne de güzel izah etmiştir Neyzen. Hiçtir.
Bu yüzden 28 Ocak 1953’te verdiği son nefesinde o “Hiç”i uğurlamak için binlerce insan akın eder Barbaros Bulvarı’na.
En yüksek derecede devlet memurlarından, kılıklarına çekidüzen vermeye çalışan, sarhoşlara, üniversite profesörlerinden sokak dilencilerine kadar binlerce insan… 
Hiçlik mertebesine erişmiş Neyzen’i “hep” birlikte uğurlarlar.
Sonuç olarak; insanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz.( Mevlana)   
Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır. ( Kazım İLHAN)
Bu sözün ne kadar önemli olduğunu konular işlendikçe fark edeceğimizden eminim.
Toplumun ve ailenin en büyük ilacı doğru iletişimdir. ( Kazım İLHAN )
Birlikte siz, biz demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı neşeli yarınlar dilerim. Hoşça kalın...
KAZIM İLHAN
SOSYOLOG VE AİLE DANIŞMANI