Ekranlarda kim olduğumuzu unutuyor muyuz?

Abone Ol

Bir zamanlar aynalara bakar, kendimizi orada görürdük. Şimdi ekranlara bakıyoruz. Selfie'lerle, hikâyelerle, gönderilerle var olmaya çalışıyor; yüzümüzü, duygumuzu, düşüncemizi sosyal medya filtrelerine teslim ediyoruz. Ama bir soru giderek daha fazla yankılanıyor içimizde: Gerçekten biz kimiz ve ekranlarda kim oluyoruz?

Sosyal medya, dijital platformlar, canlı yayınlar… Hayatımızın merkezine oturdu. Eskiden sadece bir anı paylaşılırdı; şimdi hayatın tüm sahnesi ekranlara taşındı. Fakat bu sahnede oynadığımız rol, gerçekten bize mi ait? Yoksa ekran için yazılmış, beğeni ve onay için oynanan bir senaryo mu?

Bir düşünelim: Gülmediğimiz anlarda sırf “poz” için gülümsüyor, gitmediğimiz yerlerde “etkileşim” için etiket yapıyor, içimiz darmadağınken dışarıya neşeli görünmek için filtreli videolar çekiyoruz. Gün geliyor, gerçek duygularımızı saklıyor, dijital benliğimizi cilalayarak bir “görüntü” yaratıyoruz. Oysa en büyük kayıp da burada başlıyor: Kendimizle bağımızı kaybetmek.

Ekranlar aracılığıyla oluşturduğumuz “biz”, bazen gerçek “biz”i bastırıyor. İnsanlar bizi sanal profillerimiz üzerinden tanıyor, yorumluyor, etiketliyor. Ve çoğu zaman biz de o yorumlara göre şekilleniyoruz. Olmak istediğimiz kişiyle, göründüğümüz kişi arasında büyük bir uçurum oluşuyor. Kendimizi olduğumuz gibi değil, görünmek istediğimiz gibi yansıtıyoruz. Fakat bu durum uzun vadede özsaygıdan, samimiyetten ve duygusal bütünlükten çalıyor.

Üstelik bu sadece bireysel bir mesele de değil. Toplum, ekranlarda oluşturulan bu “ideal hayat” algısına göre beklenti geliştiriyor. Herkesin mutlu, güzel, başarılı, zayıf, eğlenceli görünmeye çalıştığı bir dünyada, normal bir gün bile “yetersiz” hissettirebiliyor. Halbuki hayat; sadece zirvelerden, tatillerden, başarıdan ibaret değil. Acı da var, kırgınlık da, yalnızlık da...

Asıl mesele şu: Ekranlarda kim olduğumuzu unuttuğumuzda, gerçek hayatta da kendimizi kaybetmeye başlıyoruz.
Yüz yüze kurulan bir bakışın yerini emoji alıyor. Derin bir sohbetin yerini hikâye cevapları... Duygular basitleşiyor, ilişkiler yüzeyselleşiyor. Her şey daha çok görünür ama daha az hissedilir hâle geliyor.

Ama umut var. Çünkü dijital dünya bizim seçimlerimizle şekilleniyor. Her paylaşım bir tercihtir. Samimi kalmayı, gerçekliği korumayı, dijitalle var olurken kendimizi unutmamayı seçebiliriz. Bir fotoğrafın, bir videonun arkasındaki insanı unutmadan...


---

Son söz:
Gerçek sen, ekranlara sığacak kadar küçük değil.
Filtrelerin arkasına gizlenecek kadar sıradan da değil.
Unutma, ekranlarda her şeyi gösterebilirsin… ama kendini unutma.