TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO), Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) ve Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü MACTIMARUM Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından ortaklaşa düzenlenen “Endüstriyel Otomasyon Kongre ve Sergisi” Adana’da başladı.
Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Amfisi’nde başlayan Endüstriyel Otomasyon Kongre ve Sergisi” 3 gün sürecek. Kongrenin açılışında konuşan MMO Adana Şube Başkanı Hüseyin Atıcı, 20. yüzyılın sanayi ile ilgili en önemli teknolojik gelişmelerinin başında, imalat yöntemlerinin otomatikleşmesi ve buna bağlı olarak gelişen robot teknolojileri olduğuna dikkat çekti. Atıcı, “Sanayide tüm dinamiklerin üretimi otomatikleştirme eğilimine girdiği bir iktisadi sistem ve dönemde yaşıyoruz. Üretim süreçlerinin otomasyon olanaklarının daha geniş alanlarda uygulanmasına, insan gücünün ise bu sistemlerin kontrolüne yönelttiği günümüzde sanayileşme ile büyüme, kalkınma, gelir dağılımı, istihdam, refah ve verimlilik arasındaki bağlar maalesef tamamen kopmuş durumdadır. Aslında emeğin üretkenliğinin artması hem kalkınmanın kendisidir hem de kalkınmanın hızını belirlemektedir. Ancak karşı karşıya olduğumuz temel sorunlardan birisi, emek, bilim, teknoloji, mühendislik ve otomasyonun endüstride ve bütün toplumsal yaşamda nasıl kullanılacağına dair ilişkinin tarif edilmesidir. Bu tarif kapitalizmin azami kar hırsı uğruna her krizde yıkıma uğratılan üretici güçler ve insan potansiyelini gözden çıkarma yönelimine karşı durabilmeli, otomasyonla emek arasında düzenleyici bir ilişki kurmalıdır. Bu saptama ışığında unutmamalıyız ki, emeğin varoluşu insanın varoluşudur. Bu varoluş biçimi korunmalı, insanca kılınmalı ve üstelik geliştirilerek geleceğe aktarılmalıdır” dedi.
EMO Adana Şube Başkanı Mehmet Mak ise geniş bir açıdan bakıldığında otomatik kontrol sistemlerinin elektrik, makine, mekatronik, kimya, inşaat gibi mühendislik disiplinlerinin kapsamına giren sistemlerin kontrolüne uygulanabildiği gibi değişik bilim dallarını ilgilendiren, çevre sağlığı kontrolünde canlıların davranışının incelenmesinde biyomühendislikte, tıpta, topluma ve ekonomi bilim dallarında yayın şekilde kullanıldığını söyledi. Mak, Adana’da düzenlenen Endüstriyel Otomasyon kongresi ile otomasyon alanında çalışan araştırmacı ve uygulamacıların bir araya gelerek bu konulardaki kurumsal gelişmelerin ve yeni uygulamaların bildiriler olarak sunacağı, güncel konuların tartışılacağı ve katılımcıların bilgi alış verişinde bulunacağı bir ortam sağlanmasının amaçlandığını kaydetti.
Ç.Ü MACTIMARUM Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Deniz Akçalı, 1989 yılında başlayan otomatik kontrol seminer ve sergi serüveninin 26 yılına girdiğini, bu yıl 1. Endüstriyel Otomasyon Kongre ve Sergisinin akademisyen ve sanayinin uzmanlarının bir araya getirilmesinin hedeflendiğini ifade etti. Akçalı, kongrede 30 bildiri sunulacağını, 10 kuruluşun katılımı ile de sergi açıldığını sözlerine ekledi.
Çukurova Üniversitesi rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Fenercioğlu ise otomasyonun üretim süreçlerinde insan gücüne kıyasla makine kullanımının artırılması suretiyle rekabet gücünün artırılmasına katkı sağladığını, makine kullanımın artırılmasında ise bilgi işlem sistemleri kullanımının inanılmaz hız ve oranla arttığı günümüzde çeşitli yazılımların önem kazandığını söyledi. Fenercioğlu, “Değişik matematiksel ve diğer maddelere dayanan yazılımlar aracılığıyla günümüzde bir çok otomasyon uygulamaları hayatımızı kolaylaştırmış, üretimleri daha hızlı, güvenli, kaliteli ve düşük maliyetli hale getirmiştir” dedi.
TMMOB MMO Başkanı Ali Ekber Çakar da konuşmasında, MMO’nun meslek ve uzmanlık alanları ve bağlantılı sektörlere yönelik olarak düzenlediği ve sayısı 40’ı aşan kongre, kurultay, sempozyum etkinliklerine dört yıl önce endüstriyel otomasyonu da eklediğini söyledi. Çakar, “Bir işin insan ile makine arasında paylaştırılması” olarak tanımlanabilen ve yaşamın her alanına giren otomasyon ve endüstriyel otomasyonun, bu ilişkiyi fabrikalara, atölyelere, binalara, tesislere dek soktuğunu ifade etti. Çakar şöyle konuştu:
“Tüm dinamiklerin üretimi otomatikleştirme eğilimine hizmet ettiği bir iktisadi sistem ve dönemde yaşıyoruz. Günümüz, fabrikasyon süreçleri, otomasyon olanaklarının daha geniş uygulanmasına yönelmiştir. Böylece otomatik işlem görücülerin, sanayi robotlarının, çeşitli tipte yükleme gereçlerinin, transfer tezgahlarının ve otomatik kontrol sistemlerinin kullanımının üretimde birincilleşmesi sağlanmakta; insan gücü ise bu sistemlerin kontrolüne yöneltilmektedir.
Üretimin otomatikleştirilmesi, makinalaştırılması süreçlerinin kusursuz yönetimi, bütünüyle mühendislik bilgi ve deneyiminin bu alana sevkiyle ilişkilidir.
Otomasyon ile elektronik, bilişim teknolojilerinin olağanüstü bir hızla gelişmesi ve karlılığı belirleyen temel bir etmendir. Ancak bu durumun, üretimdeki emek gücü payının düzenli olarak düşmesini beraberinde getirdiğini belirtmek gerekir. Zira bu gelişmeler, mavi yakalıdan beyaz yakalıya dek insanların ve tecrübelerinin değersizleştiği şeklindeki haklı bir kaygıya yol açmakta ve işsizleşme olgusuyla örtüşmektedir. Bu noktada konu, tarihsel olarak, bilimsel teknik gelişmelerin, emek gücü ve insanlığın toplumsal refahı doğrultusunda nasıl kullanılacağı sorununda düğümlenmektedir.
Günümüzde büyüme ile sanayileşme, kalkınma, gelir dağılımı, istihdam ile refah, ve aynı şekilde verimlilik ile istihdam arasındaki bağlar tamamen kopmuş durumdadır. Sanayide son 15 yılda emek verimliliği artışı yüzde 70 gibi hayli yüksek bir oranda gerçekleşmiş ancak reel ücretler gerileme seyri izlemiştir. Ortaya çıkan katma değerin kar, faiz ve ücret dağılımında ücretlerin payı azalmakta, karlar ve faiz ödemelerinin payı ise artmaktadır.
Günümüzde, refah devleti anlayışına uygun birikim modelinden, az gelişmiş ve orta gelişmiş ülkelerdeki kütlesel üretim-kütlesel tüketim temelinde yürüyen Fordist üretim ve istihdam rejiminden vazgeçilmiştir. Bunun yerine yüksek teknolojiye dayalı sanayi üretimini ve finansal organizasyonları merkezde tutan; kirli, hantal ve katma değeri düşük sanayi üretimini az ve orta gelişmişlikteki ülkelere kaydıran bir model benimsenmiştir. Esnek üretim ve esnek istihdamı esas alan, böylece emeğin örgütlenme koşullarını güçleştiren, üretim süreçlerini parçalayarak bir üretimin çeşitli bölümlerinin değişik ülkelerde yapılmasını sağlayan yeni bir birikim ve sömürü modeline geçilmiştir. Bu gelişmelerin, ülkemizde fabrikasyon süreçlerinde yüzde 20’ler civarında olduğu söylenen otomasyonun gelişmesini de sınırlayacak bir yönelimi beraberinde getireceği açıktır. Şurası çok açık ki, üretim süreçlerinde mutlaka gerekli olan planlamayı parçalayan, toplumsal istihdamı azaltan, insan emeğini değersizleştirerek çalışma yaşamının dışına atan bir üretim, mekanizasyon, otomasyon ve sanayileşme tarzını önleyici tedbirler ile kamusal merkezi bir planlama ve denetim gerekmektedir. Kısaca, emeği, mühendisliği, bilimi, tekniği, otomasyonu, sanayileşmeyi, insanca kılmak; toplumsal refahı bütün insanlık için egemen kılmaya yönelik olarak üretmek ve kullanmak gerekmektedir. Emeğin üretkenliğinin artması hem kalkınmanın kendisidir hem de kalkınmanın hızını belirlemektedir. Ancak karşı karşıya olduğumuz temel sorunlardan birisi, emek, bilim, teknoloji, mühendislik ve otomasyonun endüstride ve bütün toplumsal yaşamda nasıl kullanılacağına dair ilişkinin tarif edilmesidir. Bu tarif, kapitalizmin azami kar hırsı uğruna her krizde yıkıma uğratılan üretici güçler ve insan potansiyelini gözden çıkarma yönelimine karşı durabilmeli, otomasyon ile emek arasında düzenleyici bir ilişki kurmalıdır. Unutmamalıyız ki, emeğin varoluşu, insanın varoluşunun temelidir. Bu varoluş biçimi korunmalı, insanca kılınmalı ve üstelik geliştirilerek geleceğe aktarılmalıdır.“
Oturum başkanlığını Yunus Yener’in yaptığı “Endüstriyel Otomasyonda Yenilikler” konulu açılış paneline Sami Demirkıran, Atilla Yapar, Hüseyin Karışlı, Sedat Sami Ömeroğlu, Galip Cansever ve Nafi Baytorun’un konuşmacı olarak katıldı.