Türkiye'den ise buna cevaben Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'dan açıklama geldi. Erdoğan; ABD’nin PKK’nın Suriye’de faaliyet gösteren kolu PYD’yi terörist olarak görmemesini eleştirdi ve bunun kabul edilemez olduğunu ifade etti.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) uzmanı Nihat Ali Özcan Al Jazeera'ye PYD ile ilgili bilinmeyenleri anlattı. İşte Özcan'ın o yazısından çarpıcı bölümler;

ABD, terörle mücadeleyi daha etkin yapabilmek, vatandaşlarını korumak ve ulusal çıkarlarını savunmak için 1970’lerin sonundan beri her yıl düzenli olarak bir “terör örgütleri listesi” yayınlar. Liste, ilgili devlet kurumları ve ABD vatandaşlarına bir dizi sınırlama, yasak ve yükümlülükler getirir. Örneğin, kaynak, materyal tedarik etmek, hizmet sunmak, mali destek vermek, eğitim sağlamak, uzman yardımı yapmak, muhabere teçhizatı, silah, patlayıcı, öldürücü materyal sağlamak, tıbbi malzeme tedarik etmek, sahte belge hazırlamak yasaktır ve suçtur. Üstelik ABD diğer ülkeler nezdinde de bu engellemeler ve yasaklar için çaba sarf etmelidir.

ABD, PKK’yı neden terör örgütleri listesine aldı?


Söz konusu listenin mukimlerinden birisi de PKK’dır. İnsan hakları raporlarında 1989’dan beri Türkiye’de Kürt sorununa yer veren ABD, PKK’yı 1997’de terör örgütleri listesine aldı. Kürt meselesinde müttefiki Türkiye’yi fazlaca işkillendirmek istemeyen, Irak’taki çıkarlarını önceleyen ABD, Barzani ve Talabani’yi önce Londra’ya ardından da Washington’a davet ettiği günlerde, ortamı sakinleştirmek için PKK’yı da terör örgütleri listesine aldı ve Türkiye’nin ağzına bir parmak bal çaldı. Yine 2011’de PKK’nın beş üst düzey yöneticisini, hiçbir somut sonucu olmayan, uyuşturucu kaçakçısı listesine alarak bazı yasaklamalar getirdi.



PKK eylemleri başladığından beri, Türk kamuoyu, medya, siyasiler ve askerler ABD’nin örgüt ile ilişkilerine daima kuşku ile baktılar. ABD ise diplomatik söyleminde daima terörle mücadelede Türkiye’nin yanında olduğunu ifade eti. Ancak 1. Körfez Savaşı’nı takip eden günlerde Kuzey Irak’ta yaşanan bir dizi olay ve ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali zihinlerdeki kuşkuları arttırdı. Yine de ABD-PKK ilişkisi, cevabı aranan “gri” bir alan olarak kaldı.

IŞİD’in 2014’te Musul ve Erbil’e ardından da Kobani’ye saldırısının ardından Obama yönetimi Irak ve Suriye’de “havadan destek, karadan yerel unsurlarla savaş” stratejisini ilan etti. PKK’nın gerek Irak’ta gerekse Suriye’de bu stratejinin yerel taşıyıcısı rolünü üstlenmesi, Türkiye’de farklı bir tartışmayı tetikledi. Kırk yıldır tartışılan PKK-ABD ilişkisindeki kuşkular kısa sürede yerini somut gelişmelere bıraktı.

ABD kendi hukuki ve idari düzenlemelerine rağmen, yabancı terör örgütleri listesinde yer alan PKK’nın Avrupa ve Türkiye’de faaliyet gösteren üyelerini “terörist”, Irak ve Suriye’de faaliyet gösterenlerini ise “özgürlük savaşçısı” olarak tanımlayabileceğini ortaya koydu. Bu noktada uluslararası ilişkilerin “çıkar” kavramının ilginç bir tezahürüne ve terörizmin klasikleşmiş tartışmalarına PKK örneğinde tanıklık etmeye başladık.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüleri, Eylül 2014’ten beri alıştıra alıştıra PKK’nın Suriye’de faaliyet gösteren unsurlarını, PYD’yi terör örgütü olarak görmediklerini ifade etmeye devam ediyor. Birkaç gün önce de bu görüşlerini tekrar dile getirdiler. Aslında açıklama, kendileri için “malumun ilanından başka bir şey değildi”. Şimdi yapılan, işin “kitabına uydurulması” ve kamuoyuna mal edilmesiydi. Bunun en kolay yolu ise PKK terör örgütünün “yapay türevlerini” imal etmekten geçiyordu. PKK bu konuda onlarda yardımcı oldu ve bu sorunu çözdü. PYD, PKK’dan farklı bir örgütmüş gibi sunuldu.