3-9 Kasım Organ ve Doku Bağışı Haftası dolayısıyla Türkiye’deki nakil açığının yetersiz olduğuna dikkat çekerek toplumsal duyarlılığın artması gerektiğini söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Babek Tabandeh bu konuda bir takım endişelerin açıklıkla aydınlatılması gerektiğine vurgu yaptı.

3-9 Kasım Organ ve Doku Bağışı Haftası’na girdik ama ülkemizde organ bağışı ve nakli sayıları oldukça yetersiz. Türkiye’de organ bağışı hala önemli bir sorun. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 21.535 kişi böbrek, 2.647 kişi kornea, 2.250 kişi karaciğer, 897 kişi de kalp nakli bekliyor. Listeye her yıl 4 bin kişi ekleniyor. Organ bağışı için 308.000 kişi form doldurdu ama yetersiz. Uyumlu donör bulmak güçleşiyor. Bu nedenle yılda 2.000 kişi organ beklerken hayatını kaybediyor.

Türkiye’deki nakil açığının yetersiz olduğuna dikkat çekerek toplumsal duyarlılığın artması gerektiğini söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Babek Tabandeh, bu konuda bir takım endişelerin açıklıkla aydınlatılması gerektiğine vurgu yaptı. Organ bağışı hakkında değerlendirmelerde bulunan BAU Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Babek Tabandeh, organ nakli sonrası hastaların ilk 3 ay içerisinde toplumsal yaşama uyum sağlayarak, normal ev ve iş hayatlarına döndüklerini söyledi. Türkiye’nin, canlı vericili organ naklinde dünyada 2. sırada yer aldığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Tabandeh, başarılı ve prestijli konumda olan ülkemizde, kadavra bağışlarının arttırılması ile daha çok sayıda hastanın şifa bulacağını belirtti. Organ nakli sonrası ilk aylarda enfeksiyon gelişmesini önleyici tedbirlerle, yakın kontrolde bazı kısıtlayıcı durumların olabildiğini dile getiren Yrd. Doç. Dr. Tabandeh, organ nakli olan hastaların yeniden aktif iş ve sosyal hayatlarına dönebildikleri yaşam standartlarını sağlayarak toplum için üretken, faydalı bir bireyler olabildiklerini söyledi.

Toplumsal duyarlılığımızı arttırmalıyız

Organ bağışının toplumsal etik bir olgu olduğunu ifade eden Babek Tabandeh, “Kaynağın insan olduğu bu tedavi edici yöntemi gerçekleştirme amacıyla ne yazık ki sosyal, dini, psikolojik ve ahlaki yönden pek çok algı farklılıklarıyla karşılaşmaktayız. Toplumsal bilincin artması ile ülkemiz insanlarının yardımseverlik, fedakarlık, hoşgörü özelliklerinin hakim olduğu sosyal özellikler sayesinde tabu olarak nitelendirdiğimiz pek çok zorluğun üstesinden gelebiliriz. 2016 yılı verilerine göre kadavra bağışı sayesinde 1.998 nakil, 2017 verilerine göre ise 1.669 nakil gerçekleşmiş görülüyor. Ancak ne yazık ki ülkemizdeki nakil açığı için yetersiz kalmaktadır” şeklinde konuştu.

Geleneksel anlayışlar kısıtlamaya neden oluyor

Organ bağışlama konusunda çok çeşitli algı farklılıklarının olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Babek Tabandeh, “Geleneksel anlayışlar bazı kısıtlamalara neden oluyor. Akılları karıştıran pek çok sorular bulunmakta. Toplumsal kuruluşların, basının desteği ile ‘hayat kurtarıcı’ olduğunu bildiğimiz bağışların desteklenmesi sağlanmalı, bu konuda yaşanan endişeler açıklıkla aydınlatılmalıdır” ifadelerini kullandı.

Kamu spotları ve reklamlar farkındalık oluşturur

Kamu spotlarının reklam iletişimi açısından temelde farkındalık oluşturacak doğrultuda iletişimsel birçok hedefi içerdiğini ve oldukça yoğun içerikli çalışmaların olduğunu söyleyen BAU İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hande Bilsel Engin, kamu spotlarının bağış kampanyalarında çarpıcı nitelikte ve ikna edici içerikler olma özelliğinin olduğunu ifade etti. Bu tarz kampanyalarda kamu spotlarının dikkat çekerek farkındalık oluşturma, ilgi uyandırma, duygu, düşünce ve eyleme geçirme özelliği olduğunu da dile getiren Yrd. Doç. Dr. Hande Bilsel Engin, insanları duygusal açıdan harekete geçirebilecek çalışmaların bu kapsamda işlevsel olduğunu belirtti. Organ bağışlarının kişinin özvarlığı ve sağlığını doğrudan tehdit eden bir durum olmadığını da ifade eden Yrd. Doç. Dr. Hande Bilsel Engin, “Kamu spotları ve reklamlarda kullanılan görsellik ile müziğin duygulara yoğun olarak dokunarak kitleleri harekete geçiren en temel iletişim unsurudur. Ayrıca sigara, alkol, uyuşturucu gibi alanlarda olduğu gibi bireyi alarma geçirerek korkutmaktan ziyade, hayatımız sona erdikten sonra da bu gezegen üzerindeki yaşama katkıda bulunarak yaşamın bütünlüğüne sahip çıkmak, geri kalan yaşama paha biçilemez bir iz bırakmak gibi umut ve yaşam dolu bir kurguyla yaklaşmak doğru olacaktır” dedi.