Türkiye’nin gündeminde olan kadın şiddetinin Özgecan Aslan’ın katledilmesiyle birlikte doruğa çıkmasıyla Van İl Müftülüğü tarafından tüm camilerde “Kadına El Kalkmaz” konulu hutbe okutuldu.
Hutbede, kadınların erkeklere Allah’ın bir emaneti olduğu ve emanete mutlak suretle sahip çıkılması ve iyi davranılması gerektiği hatırlatıldı. Hutbede, “Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır, ‘iyilik ve takva hususunda yardımlaşın. Günah ve düşmanlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok çetindir.’ Resulullah Efendimiz (s.a.s) ise şöyle buyurmaktadır, ‘Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kişidir.’ İnsanlığın büyük ölçüde kaybedildiği, Müslümanlığımızın maalesef vicdan üretemediği ve sözün neredeyse tükendiği zamanları yaşamaktayız. Modern dünyanın sakinleri olarak, yüce dinimiz İslam’ın, Kerim Kitabımız Kur’an’ın ve kâinata rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin (s.a.s) yeryüzünü teşriflerinin öncesi olan cahiliye dönemini olabildiğince eleştiriyoruz. Bilhassa ıssız çölün kumlarına gömülen kız çocuklarının sessiz çığlıklarına asırlar ötesinden ses verip, sık sık bu vahşeti lanetliyoruz. Lakin cahiliyenin, sadece bir çağa değil, bir zihniyete ve yaşam tarzına işaret ettiğini unutuyoruz. Bugün genç kızlarımıza ve kadın kardeşlerimize yönelik her türlü şiddet ve zulmün aynı zihniyetin ürünü olduğu gerçeğini göz ardı ediyoruz. Şiddet, günümüzde coğrafya, din, dil, ırk ve sosyal, statü tanımaksızın bütün insanlığı tehdit eden bir boyutta yaşanmaktadır. Ne yazık ki bu tehdidi en ağır biçimde yaşayanlar kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Ülkemizde kadın kardeşlerimizin yüzde 39’u fiziksel, yüzde 43’ü duygusal şiddete maruz kalmaktadır. Hemen her gün zalim ve gaddar zihniyetlere kurban verdiğimiz masum canlar, yüreğimizi yakmaktadır. Bizim inancımızda ve örfümüzde dara düşenin yardımına koşmak vardır, dara düşürmek değil. Ancak ne hazindir ki bugün, Allah’ın kadın kullarına reva görülen şiddete, zulme, vahşete tanıklık etmenin ızdırabını ve buna engel olamamanın vicdan azabını yaşamaktayız. Kız çocuğunun ve kadının iffet ve onurunu çiğnemeye, yaşamına kastetmeye pervasızca cüret edenlerin, insanlıktan nasipsizliğini ibretle müşahede etmekteyiz. Güce sahip, lakin güç ahlakından mahrum olanların, sevgi, saygı ve merhametten yoksun olanların, sınır tanımaz gaddarlıklarının nice hayatlara mal olduğuna üzülerek şahit olmaktayız. Ateş düştüğü yeri yakar! Yürek yangınını söndürmeye gücümüz yetmez. Ama ateşin düşmemesi için bize düşen nedir? Bu soruyu fert, aile, toplum ve kurumlar olarak her birimiz kendimize yöneltmeliyiz. Bu konudaki sorumluluklarımızın muhasebesini ciddi bir şekilde yapmalıyız. Her türlü istismar, taciz ve tecavüzün, kadını aşağılamanın, hırpalamanın ve hatta incitmenin ne büyük bir günah olduğunu unutmamalıyız. Hangi gerekçeyle olursa olsun bir cana kıymanın bütün insanlığı öldürmek anlamına geleceğini hatırdan çıkarmamalıyız. İşte bu sebeple her birimiz şiddet ile mücadelede üzerimize düşeni yapmalıyız. Şiddete hemen, şimdi, en yakınımızdan, hatta kendimizden başlayarak dur demeliyiz. Merhameti, şefkati, erdemi, fazileti kendimize şiar edinmeliyiz. Ömrünü cahiliye düzeni ve anlayışını değiştirmeye adayan Efendimiz (s.a.s), hayatı boyunca kadını, çocuğu, yaşlıyı dahası hiçbir insanı incitecek, onurunu zedeleyecek söz, tutum ve davranış sergilememiştir” denildi.