Yaşadığı geniş bir çevre tarafından tanınıp ekol yaratmış olmasa da söylemlerinin daha yakından ele alınmaya ve nispeten anlaşılmaya başlamasından sonra 20. yüzyılda felsefe dünyasını alt üst eden görüşlerin sahibi Nietzsche’nin zamana, varlığa, yokluğa, insana, kadına ilişkin görüşlerinin temelinde hemen her zaman yaşanmışlıklar yatar. Kaotik düşünce yapısıyla filozoflar arasında sözcüğün tam anlamıyla özgün bir duruş sergileyen Nietzsche’nin aşk hayatı kendi deyimiyle umutsuzluklar ve başarısızlıklarla doludur. Okyanusta kimi zaman kanatları güçlü bir albatros gibi uçmayı dener, kimi zaman da kanat alıştırmaları yapan bir yavru martı gibi ufkun sınırlarını aşamaz. Nietzsche için tuvaller bir türlü boya tutmaz. Bunun sonucunda yaşadığı acılar onun zihin gücünü beslemiştir. Zerdüşt’ün ilk bölümünü çok kısa bir sürede bitirebilmesinde dünyadaki ilk kadın psikanalist olan Salome’ye duyduğu umutsuz aşkın olumsuz bir sonla noktalanması etkili olmuştur denebilir. Peki, nedir Nietzsche’ye bunca acıyı çektiren ve tuvallerinin boya tutmasını engelleyen şey? AŞK… Müthiş bir bağımlılıktır aşk. Koşulsuzdur, öylece bağlanırsınız. Sanki âşık olduğunuz kişiyle aranızda kopmaz, delice bir kimyasal oluşur. Yaşamın anlamlı olduğunu hissedersiniz, ölüm önemini yitirir. Yüreğiniz fazladan bir kez daha çarpar. Aşk; bir insanın âşık olduğu kişiden görmek istediği özellikleri, duyguları, güzellikleri ona yansıtıp tekrar ondan algılaması durumudur. Aşkın gözünün kör olması bu nedenlerdir. Çünkü kişi ancak ihtiyacı olan şeyleri algılayıp hissetmekte, hatta bazen görmemektedir. 1965 yapımı SEVMEK ZAMANI filminde Halil (Müşfik Kenter), Meral’in (Sema Özcan) bir resmine âşık olur. Ancak Halil bunu dile getirmek, açıklamak istemez. Meral’in sadece resmine âşık olduğunu, bunun resimle kendisi arasındaki bir durum olduğunu söyler. Aşkını günün birinde dile getirirse Meral Halil’in tüm düşüncelerini yıkabilir. Meral belki de bir kez bile Halil’e resimdeki gibi bakmayacaktır. Belki de kendisiyle alay edecektir. Hâlbuki resim Halil’e dostça bakar ve ebediyen böyle bakmaya devam edecektir. Aşk bu hallerde tüm hızıyla bedene ve ruha yerleşir. Yanında yoğun kaybetme korkusu getirir. İnsan, yaşamının bir gün sona ereceğini bilir. Yok olup gideceği gerçeği ile yaşamak zorunda olan insanın geleceğe kendini aktarmasının tek yolu kendisinden sonra var olacak bir şeyler üretmesidir. Milyonlarca ihtimal içinden tek bir kişiyi kutsal ilan ederek, beynimizin en ilkel bölgelerinin karar verdiği seçim sürecinin ardından üremek için kendimize bir partner seçeriz. Ona tutkuyla bağlanır, ölümü alt etmek, genlerimizi geleceğe taşımak için harekete geçeriz. Aşk çok eskiden günümüze kadar partner seçimi için en etkili yöntem olarak bilinir ve kabul edilir. Bazı psikiyatrik rahatsızlıklarda aşk çok yoğun ve saplantılı hale gelebilir. Kişilik olarak çekingen, utangaç olan bir insan kendisi için ideal olabilecek birine âşık olursa, zihninde hep onunla ilgili düşüncelerle yaşayabilir. Fantezilerini hep onun üzerine kurabilir, adeta onunla bütünleşebilir. Depresyon geçiren insanların bir kısmı da sorunlarından kurtulmak için farklı bir his yaşayışına yönelebilir. Aşk onun için o an yaşadığı bunalımdan, boşluktan kurtulmanın bir çabası haline gelebilir. Netice olarak; psikolojik, biyolojik ve sosyal boyutlarda bir fenomendir AŞK… Âşık olan insanın duygularına saygılı olmak ve önemsemek gerekir, duyguları hafife almak ya da âşık olunanı kötülemek kızgınlığa ya da öfkeye yol açabilir. Kişi anlaşılmadığını düşünüp içine kapanabilir. Aşkta aşırılık ve abartı kişinin sosyal, mesleki yaşamını olumsuz etkiliyorsa psikoterapötik destek almak elzemdir. Bugün bizim üzerimize düşen en önemli şey, insanın aşktan umudunu kesmemesini ona hatırlatmaktır. Hala yaşanması mümkün olabilecek aşklara çok da uzak olunmadığını göstererek, Nietzsche gibi bir dâhiden tutun da kapı komşumuza varıncaya dek her insanın yaşadığı/yaşayabileceği aşkla/aşklarla olan akrabalığımızın altını çizmek, insanın insanca olana yolunu açmaktır. Çünkü; henüz atılmamış adımlara olan inançtır aşk ve unutulmamalıdır ki aşkın ömrü yüreğimiz kadardır… Sağlıklı günler dilerim. Uzm. Dr. Gözde Yontar Psikiyatrist&Psikoterapist